Kalbin Parmak İzleri

455 51 19
                                    

Yine nefesi kesilmiş şekilde alnında boncuk boncuk terlerle uyanıp baş ucundaki saate baktı Kibum 03.15.... İki haftadır bu gece yarısı rüya görüp nefesi kesilerek uyanmak onun için rutine dönüşmüştü. Alnındaki saçları geriye doğru çekip bir süre boş boş tavana baktı. Zihninde hemen her gecedir gördüğü rüyalar dolanıyordu. Korku içermeyen ama bir şekilde Kibum'un kanını donduran rüyalardı bunlar. Ağzından salyalar saçarak koşturan bir köpekten kaçarken çıkmaz sokağa girmek gibi bir çaresizlikti hissettiği. Derin bir iç çekip yatağından kalktı ve mutfağa yönelip kurumuş boğazının verdiği tuhaf hissi geçirmek için bir bardak su içti. Saçlarını karıştırıp koridorda yol aldı kendi odasına değil aylardır girmenin canını yaktığı odaya girdi lambayı yakıp bir süre kapıdan içerisini seyretti. Dağınık görünüyordu odanın içi Kibum hiçbir eşyayı kaldırıp düzelmemişti. Çünkü biliyordu dağınık bir odada yaşanmışlığın izleri vardı. İçeri girip kapıyı kapadı ve sonrasında sanki bacakları kemiksizmişte ayakta duramıyormuş gibi olduğu yere çöktü, yerin tozlu olması umurunda değildi, soğuk zeminde oturursa karnının ağrıyıp hasta olacağı da umurunda değildi. Umurunda olan tek şey ağabeyiydi. Elbette daha öncede Seungbum hyung'u rüyasında görüyordu hemde en hatırmalak istemediği haliyle sokak lambasının aydınlattığı okul bahçesinde üzerinde pota ile yerde yatan haliyle, kucağında şarkı söylemesini isteyen haliyle, onu kurtarmak için koştuturken ki halini görmüştü defalarca, yetimhanenin o buz gibi soğuk yeşil koridorunda elini tutan halini, ve daha bir çok halini görmüştü evet onları görmekte canını yakıyordu evet farklı hissettiriyordu ama gerçek olmadıklarını biliyordu. Onlar sadece rüyaydı... ama şu iki haftadır gördükleri yok hayır onlar için aynını söyleyemezdi. Mesela bu akşam rüyasında gördüğü Seungbum hyung üzgündü belli ki bir şeye kırılmıştı, Kibum'un yaptığı bir şeye.

"Söz vermiştin. Sana her zaman sesini bütün dünyadan saklayabilirsin ama ben duymak istiyorum dediğim için kendi kendine söz vermiştin." demişti Seungbum hyung yavaşça.

"Ben duyamıyorsam dünyada ki kimse de duymayacaktı sesini, söz vermiştin." bu kez hesap sorar gibi çıkmıştı sesi.

"Sesini tüm dünyadan saklıyorsun ya Kibum, ne o çocuğu özel yapıyor da birtek o işitiyor seni?" Rüyayı hatırladıkça gözleri dolmaya başladı Kibum'un. Minho dışındaki insanlarla yine konuşmuyordu saklanıyordu sesi.

"11 aydır ben yokum diye kapıyı açıp içeri bakmak dışında bir şey yapmadın, şu eşikten bir kez olsun içeri adım atmadın, özlediğin için bir kere bile olsa yastığıma sarılmadın ama onun için bir şey yapacağın için odama geldin Kibum, içeri girdin. Sırf kokuları değişmesin diye o gece üzerimde olan deri ceket hariç hiçbir kıyafetime bu zamana kadar dokunmadın ama üstüne olmadı rahat etsin diye benim t-shirtlerimden birini ona verdin değil mi kardeşim,üstelik ona benden daha çok yakıştırdın öyle değil mi, kaç gecedir bir an evvel ölmeyi dilemediği farkında bile değilsin değil mi?" küçük bir çocuğa yaptığı yanlış birşeyi anlatır gibi konuşmuştu Seungbum hyung. Doğruca ağabeyinin yatağına bakarken hıçkırıklarını bastırmaya çalışmamıştı Kibum. rüyanın sonrası yoktu ağabeyi konuştukça heyecanlanmış son söylediklerinde ise nefes alması zorlaşmıştı zaten o an uyanmıştı ve işte şimdi buradaydı.

"Özür dilerim, özür dilerim,özür dilerim..." sayısız kere aynı cümle döküldü ağzından Kibum'un hıçkırıkları arasında biliyordu ki bu rüyasındaki ağabeyi değildi Kibum'un bu zamana kadar kendini suçladığı, yaptığına ya da yapmadığına pişman olduğu şeylerin bir araya geldiği bir bedendi sadece biliçaltının canını acıtmak için, bir nevi bedel ödetmek için kendi kendine ürettiği bir silahtı, en sevdiği insanı kullanan bir silah.

Kamera LensiWhere stories live. Discover now