Yanıl ama Kaybetme ya da Canı Cehenneme

695 65 22
                                    

Yatağında uzanmış bugün olanları geçiriyordu aklından Minho. Onu ikinci kez gördüğünde nasıl sevindiğini nasıl heyecanlandığını hatırlayıp istemsizce gülümsedi sonra kızların konuşmasında çıkan sonuç geldi aklına kayboldu gülümsemesi. Gülümsemesi kaybolmuştu kaybolmasına ama içinde savaşan başka başka Minholar vardı.

İstediğin oldu kendi gözlerinle gördün artık bir gizemi kalmadı giderek ilgini kaybedeceksin diyordu mantıklı olan.

Kendi gözlerinle görmüş olman bir şeyi değiştirmedi aksine daha fazlasını istemeye başladın çünkü senin gözünde hala gizemli hala eşsiz diye karşılık verdi diğer Minho.

Fazlasını bekleseydin onu banktan giderken gördüğünde gizlenip gidişini izlemezdin diye caydırmaya çalışıyordu mantığı Minho'yu.

Fuları niye aldın o zaman orada bırakabilirdin kaybettiğini fark ettiğinde geri dönüp arayacaktır ama sen yanında olmasını istedin çünkü fuların ikiniz arasında bir şeyleri başlatmasını istiyorsun diye mantığa saldırdı duygusal Minho. Haklıydı, bir yandan ekrandaki fotoğrafa bakıyor bir yandan da elindeki küçük kumaşla oynuyordu. Yumuşacıktı kumaş ve kokusu... Minho bu kokuyu kaybetmek istemiyordu öyle hoş kokuyordu ki koku saatlerdir oynadığı için ellerine bulaşmıştı. Mantıklı Minho yanılıyordu bu kez ama yine de kaybetmiyordu. Evet fazlasını bekliyordu,istiyordu ama bu kadardı adını bile bilmediği birini üstelik hemcinsi birini hayatına bu kadar kolay kabul edemezdi hem de 'aşk' gibi bir sıfatla anılıyor olması daha da zorlaştırıyordu işi.

Derin bir nefes verip bilgisayarını kapattı saatlerdir elinde tuttuğu fuları da nihayet bırakıp bilgisayarının üzerine koydu. Daha rahat bir pozisyona geçip uyumak için hazırlandı. Gözlerini hala fulardan ayırmamışken mırıldandı 'Yarın seni bulduğum yere bırakırım.' Sahibine vermek gibi bir düşüncesi yoktu çünkü cesareti ve bir açıklaması yoktu. Usulca gözlerini kapadı aldığı her nefeste eline sinmiş meyvemsi kokuyu çekiyordu ciğerlerine. 'Hayatıma bu kadar çabuk girebildiğine göre lütfen yine o kadar çabuk çıkar mısın?' diye rica etti içinden adını bile bilmediği adama. Kalbi yine aynı şeyi yapıyordu ama bu kez canını yakıyordu.

Ertesi güne büyük bir kararlılıkla başladı Minho. Bugünkü  dersler için gerekli olan eşyalarını fotoğraf makinesini son olarakta fuları alıp çıktı evden. Üniversiteye -hayatını değiştiren banka- yaklaşan her adımında biraz daha kırılıyordu kararlılığı. İçinde bir şeyler yarıyolda bırakıyordu Minho'yu ve her adımda biraz daha güzçsüz hissediyordu. Bankın olduğu yere geldiğinde bir süre duraksadı önce etrafı kontrol etti ama kimse ne yaptığıyla ilgileniyormuş gibi görünmüyordu. Paltosunun cebinden çıkardı fuları parmaklarıyla yeniden keşfetti yumuşaklığını sonra küçük bir esinti burnuna getirdi o meyvemsi kokuyu derin bir nefes verip banka son bir kez baktı ve fuları cebine geri koydu. 'Birazcık daha, gerçekten sadece birazcık daha' diye yükselen bir ses vardı içinde. Adımlarını hızladırıp yeniden karar değiştirmeden banktan uzaklaştı. 'Gün bitimine kadar kalabilir.' diye yatıştırmaya çalıştı içindeki pantolonun paçasına yapışmış istediği olana kadar yalvaran çocuk gibi davranan Minho'yu.

Geçen her derste Minho'un içini bir hüzün kaplıyordu. Sanki kendisine ait bir şeyden vazgeçiyormuş gibiydi ve bunu istemiyordu. Son derse girip gün bitmeden önce Minho tüm kararlılığından kurtulmuştu. Yanlış bir şey yapacaktı ama yanlış olması umrunda değildi geri götürmeyecekti fuları kendine saklayacaktı. 'Bir şeyleri unutmak için illa onları gözünün önünden kaldırmaya gerek yok ki hem hiçbir şey yaşamadığım adını bile bilmediğim birini neden hatırlayayım ben zaten bir şeyleri hatırlamak konusunda çok iyi biri olmadım. ' diye kendine bahaneler uyduruyordu Minho gün sonunda banka doğru yürürken çok az da olsa bir mutluluk vardı içinde fular kendisine kalacak diye ama mutluluğu kısa sürdü gördüğü manzara karşısında. Bacakları ağırlaşmış ayakta durmak zorlaşmıştı onun için, dün gizlendiği ağaca tutunup neler olduğunu anlamaya çalıştı. 

Duraklayıp parmaklarını saçlarına geçirip dikkatle dinlemeye başladı. Hemen ardından başka bir boğuk hıçkırık yayıldı kulaklarında konuşma sesleri ve kahkahalarla dolu olan yola rağmen net bir şekilde duyuyordu hıçkırığı hatta bir tek onu duyuyordu şu an kulakları.

İsimsiz adam bankın köşesinde kıvrılmış oturuyordu. Dizlerini göğsüne kadar çekmiş ve yüzünü onlara bastırıyordu. Yüzünü göremesede o olduğuna emindi Minho çünkü güneşin oynadığı o saçları tanıyordu. Bu halde çok küçük görünüyordu ve bu Minho'nu kalbini acı ile daralttı. Boğazına defalarca yutkunsada gitmeyen bir his yerleşti ve gözleri resmen ağlamak için yalvarıyordu.

Bahanelerinin, aldığı kararların içindeki mantıklı Minho'nun canı cehennemeydi. Şu an tek yapmak istediği onu kollarının arasına alıp 'herşey geçecek' demekti. Derin bir nefes alıp ağaçtan destek almayı bıraktı hala bacaklarını güçsüz hissediyordu. Yine geç kalmıştı isimsiz adam gözlerinden yere düşen bir kaç parıltılı suyu elinin tersiyle silip hızlı adımlarla oradan uzaklaşmaya başlamıştı. Minho sanki önünde görünmez bir duvar varmışta ona çarpmış gibi hissediyordu. Bir şey kalbini tüm gücüyle sıkıyor nefes almasını güçleştiriyordu. Canı yanıyordu çünkü haftalardır aklından çıkarmadığı adamın canı yanıyordu. Bir şey ya da biri onu ağlatıyordu ve Minho onun ağlıyor olduğunu düşünmekten bile nefret etti bu durumda olmasına her ne sebebse ondan da nefret ediyordu.

Kamera LensiWhere stories live. Discover now