Gözlerindeki Milyonlarca Yıldızdan Biri Olsam

483 52 30
                                    

Sokak lambasının aydınlattığı bir noktada üzerlerine düşen kar taneleriyle birbirlerine sarılmış bir çift, soğuk umurlarında değil çünkü kalpleri sıcak hissettikleri sıcak, gözleri kapalı çünkü başka kimseyi görmeye ihtiyaçları yok, dumanın ve kışın birbirine karışmış kokusuna rağmen burunlarından içlerine çektikleri tek şey birbirlerinin teninin kokusu ama tabloda yanlış bir şeyler var. Çok yanlış hemde çünkü onlar sadece arkadaş çünkü ikiside erkek....

Kibum göğsünde çarpan kalbinin sesini kulaklarında duyabiliyordu kanının damarlarında dört nala dolandığınıda. Minho kalbinin göğsüne nasıl çarptığını hissetmesin diye geriye doğru bir adım attı. Minho'da Kibum kollarından kurtulmak istiyor diye düşünüp biraz şaşkınlık biraz endişeyle o ince boyna doladığı kollarını gevşetmişti. Kibum içinde konuştuğu için bir pişmanlık hissediyordu daha ziyade ağabeyine ihanet etmiş gibi hissediyordu. Ürkek bakışlar eşliğinde ne yapacağını bilmeden Minho'ya gözlerinin içine baktı. Çok parlaktı Minho'nun gözleri öyle ki o iki yuvarlak kocaman göze milyonlarca yıldız sığdırılmış gibiydi. Gülüşü baharı geri getirebilir, karları eritebilirdi. Gözlerindeki milyonlarca yıldızdan biriyim karalıkta kayıp kayboluyorum ama sen her şeyden habersiz gülümsüyorsun diye düşündü Kibum içinden. Oysa o an Minho kayan bir yıldızdan Kibum'u dilerdi, bu anı yeniden yaşamayı, onunla olan her anını yeniden yaşamayı dilerdi.

Minho hala Kibum'un omuzlarında olan ellerini geri çekip ağzına götürdü gülüşünü gizlemek için, boğuk kıkırdamaları duyuldu ellerinin altından, minik bir çocuk gibi olduğu yerde küçük küçük zıpladı. Sonra derin bir nefes verip elinden geldiğince ciddi olmaya çalıştı. Ne kadar çabalarsa çabalasın gözlerindeki ve sesindeki mutluluğu saklayamıyordu.

'Sen- sen  adımı, benim adımı söyledin. Min-Minho dedin.' dedi ne diyeceğini bilemediği için kekeleyerek. Kibum Minho ona ne yaptığını hatırlatınca utançla başını yere eğdi, üzerindeki montun fermuarı ile oynuyordu. Minho Kibum başını yere eğince çenesinden tutup kaldırmak yerine aşağıya doğru eğildi çünkü Kibum yeniden gözlerine baksın istiyordu yeniden adını söylesin. Kibum yutkunup geriye doğru bir adım daha attı ve arkasına dönüp apartmana doğru yürümeye başladı. Birden önünde camdan bir duvar varmışta ona çarpmış gibi kaldı Minho, gülüşü yavaşça silindi. Kesinle kendisini yukarı davet etmesini beklemiyordu ama bir iyi geceler ya da en azından bir el sallasaydı diye düşünmeden edemedi. Yine de karartmadı kalbini bu kadar zamandan sonra konuşmak onun için zor olmalı diye düşündü. Apartmanın 3. katında yeni bir ışık yandı, burası olmalı diye düşündü Minho ve ışığa gülümsedi. Kibum yanında değilken üşüdüğünü fark edip arabaya yöneldi.

Evden içeri girince hemen kapıyı kapatıp odaya geçti Kibum sanki peşinde biri varmışta ondan kaçmış gibi davranıyordu. Işığı açıp dış kapıya geri döndü kapı deliğinden baktığında kimseyi göremedi. Ne kadar saçma davrandığını o delikte gördüğü boşluğa bakınca anladı. Minho her zamankinden daha farklı davrandığı için kendini sorumlu hissettmiş ve sadece içinden öyle geldiği için konuşmuştu sırf Minho'yu durdurabilmek için sonra, sonra ne yapmıştı peki hiçbir şey olmamış gibi davranmıştı hatta konuştuğu için içinde biraz bile olsa pişmanlık hissetmişti, Minho'nun gözlerindeki mutluluğa rağmen, Minho'ya rağmen, içinde ona karşı hissettiği ama kabul etmediği şeylere rağmen yapmıştı bunu Seungbum hyung için yapmıştı. Kapıya sırtını dayayıp yavaşça yere doğru çökmeye başladı, soğuk zemine oturmak umurunda değildi. Ağlamaya başladı, öyle bir ağlıyordu ki vücudu sarsılıyordu içindeki o yoğun durgu yüzünden ama yine de sesi çıkmıyordu. Bir hıçkırık bile boğazından kaçıp ses olamıyordu, saklamıştı yine sesini, ya da kaybetmişti. Dizlerini göğsüne kadar çekip kollarıyla bacaklarını sardı. Başını dizlerinin üzerine yaslayıp gözlerini kapadı. 

Kamera LensiWhere stories live. Discover now