Bölüm 50 - Şehir

191 27 6
                                    

Gecenin kalanı telaşsız geçti. Noah'ın aşırı eylemleri sonucunda buna hiç de alışık olmayan, barışçıl ortamda büyüyen bu gençler ister istemez korktu. Çoğunluğu kendi içlerindeki gurura yediremeyip tabii ki belli etmediler. Fakat içlerinde bariz korku tohumları yeşermişti.

Noah'ın da tam olarak istediği şey buydu.

'Pekala. Artık benden korktuklarına göre dediklerime daha iyi uyarlar. Yani umarım. Gerçi bunu kendi gücümle yapmak isterdim ama... Neyse bir dahakine artık.' diye pişmanlık dolu bir iç geçirdi.

Özünde ondan değil Elisa'dan korkmuşlardı. Fakat onun emirlerini uyguladığı için doğal olarak Noah'a da etki ediyordu bu. Yine de pek umrunda değildi. Planlarını etkileyecek büyüklükte bir şey değildi.

Herkes kendisine yatacak bir yer seçmişti. Ellerinde çadır yapacak imkanlar yoktu. Bu yüzden yerde yatmak zorundaydılar. Noah, Lunette, Alicia ve de Julia'yı koruması için Elisa'ya onlara yakın yatma emri verirken kendisi ağacın tepesine çıkıp orada uyudu.

Eskilerden kalan bir alışkanlıktı.

...

Sıradan bir öğlen günü. Gökyüzü hiç olmadığı kadar aydınlıktı ve canlı hissettiriyordu. Bu gökyüzüyle birlikte şehirdeki insanlar da aynı şekilde oldukça canlıydı.

"Hey! Ölümsüz Katleden Tarikatının alım şartlarını duydun mu? Tek kelimeyle çılgınca! Grupça gitmediğin sürece vahşi canavar öldürmek mümkün değil!"

"Meh, ben ve arkadaşlarım için hiç bir şeydi. Sadece az uğraştık fakat o kadar. Umarım sende başarırsın."

"Ne? Siz başardınız mı?"

"Tabii. Bir vahşi canavar zorlayıcı olabilir. Fakat ne derler bilirsin. Arkadaşlığın gücüyle her şey mümkün!"

"Yürü git lan burdan!"

Bu iki kişinin gürültülü tartışması şehirin gürültülü atmosferinde dolanan konuşmalardan sadece biriydi. Tüm bunların dışında olan grubumuz ise adım adım şehre ilerliyordu. Aslına bakarsan orman ile şehrin mesafesi o kadar da uzun değildi. Yarım günde kolaylıkla ulaşılabiliyordu. Sabahın erken saatlerinde kalkan grup için oldukça rahattı ulaşmaları.

Sonunda şehri gören grup oldukça şaşkındı. Çoğu hayatında pek şehir görmemişti. Bu yüzden neye benzediğini pek bilmiyorlardı. Fakat babaları/annelerinin anlattıkları kadarıyla kabaca fikirleri vardı. Yine de duymak başka şey, görmek başka şeydi.

Güvenlik için şehire surlar çekilmişti. Şehrin geldikleri yönden bir girişi var gibi görünüyordu. Simsiyah surlar insana kasvetli bir hava veriyordu. Girişte ise birkaç gardiyan vardı. Her biri zırhlıydı ve ellerinde uzmanlaştıkları silahlar vardı.

Şehre yaklaştıklarında bir kuyruk olduğunu gördüler ve mecburen kuyruğa katıldılar. Kuyrukta çeşitli kişiler vardı. Çeşitli garnizonlar ve yalnız takılan gelişimciler bekliyordu. Yalnız takılan gelişimciler daha fazlaydı elbette ki.

Muhafızlar dikkatli bir şekilde ücreti kesiyor, eğer gerekli ücreti karşılamıyorsalar, geri postalıyorlardı. Elbette ki bunu reddedip girmek isteyen de oldu. Tıpkı şu anki gibi.

Oldukça kaslı bir adam, muhafızlara dönüp "Şimdi girmeme izin verin. Söz veriyorum, ücreti ödeyeceğim." diye hırıltılı bir sesle konuştu.

Muhafızlar kafalarını iki yana salladılar.

"Kural, kuraldır. Gidin ücreti bulduktan sonra gelin."

Vampir HükümdarıWhere stories live. Discover now