8//Antrenman

8.4K 1.2K 469
                                    

İyi akşamlar👋🏻👋🏻

Sınır dolmadı ama ben yine de yayımlamak istedim çünkü sonraki bölüm de hazır ve heyecanlı hissediyorum☺

Sınır, 150 yorum

İyi okumalar dilerim~~~

..............

    Jeon Sarayı / Saray Koridoru

   Vakit akşam vaktine denk gelirken ve ay ışığı koridorlardaki aşık pencerelerden içeriye sızarken Hei-Ran seri adımlarla odasına doğru yürüyordu. Ellerini arkasında bağlamıştı, bakışları önündeydi ve koridor başlarında nöbet tutan askerlere selam vermek dışında ağzını bıçak açmıyordu.

Niyeti, bir an önce odasına kapanmak ve dinlenmekti zira bugün epey yıpranmıştı. Biraz önce Kim Krallığı Prensleri ile yapılan toplantıdan çıkmıştı. Toplantı boyunca gözlerini üzerinde hissettiği Prens Taehyung'un varlığı sinirini bozuyordu. Artık bu duruma bir toleransı kalmamıştı. Bir an önce ondan kurtulmak istiyordu. 

Ve anlaşılan, düşüncelerinde ismini geçirdiği bu 'bir an önce' tabiri tam da şu ana denk geliyordu. Çünkü Prenses Hei-Ran gün boyunca bulunduğu en huysuz ruh halindeyken arkasından onu takip eden adımların sesini duymuş, feromonlarından kimin geldiğini anlayıp ne olursa olsun anlayışıyla yerinde sabit kalmıştı.

Çok geçmeden, onu birkaç koridordur takip eden alfanın adımları da bir metre ötesinde, arkasında durdu ve Prens Taehyung'un sesi nöbetçilerin bile bulunmadığı boş koridoru doldurdu. "Prenses Hei-Ran." 

Hei-Ran, ismini ondan duyduğunda midesi adamın niyetini bildiği için tiksintiyle bulanırken gözlerini kapattı kısa bir an. Sakinleşmek ve bir şeyleri mahvetmemek için yapmıştı bunu. Aldığı derin nefesten sonra kırmızılarını yeniden araladığında biraz daha iyi hissediyordu. Arkasında birleştirdiği elleriyle geriye doğru dönmüş, "Prens Taehyung," demişti yapmacık bir gülümsemeyle. 

Taehyung, karşısındaki genç kadının yüzündeki gülümsemenin sahte olduğunu pekala ayırt edebiliyordu. Hatta bu yüzden kendisini sorguladığı da bir gerçekti. Buraya gelmeden önce Namjoon onu yanlış bir şey yapmış olamayacağına dair ikna etmişti ama şimdi o kendi başınayken fikrinin yavaş yavaş değiştiğini hissediyordu. 

Son iki aydır güzel güzel mektuplaştıkları bu kadını kendisine tiksintiyle bakacağı kadar nasıl kendisinden nefret ettirmişti? Bilmiyordu. Üstelik, bu gece kafası hiç olmadığı kadar karışıktı. Yine de, bunu belli etmedi ve dudaklarını aralayıp önündeki alfaya hitaben, "Benden kaçıyor musunuz?" diye sordu imalı bir ses tonuyla. 

Hei-Ran'ın Jeongguk ve Prens Taehyung arasında neler döndüğüne dair en ufak bir fikri bile yoktu. Jeongguk ona anlatmamıştı. Tabi, bunun sebebi biraz da kendisinin her şeyi onun üzerine yıkmış olması olabilirdi ama yine de, şu anda bir şeyler bilse iyi olurdu diye düşünmeden edememişti. 

"Hayır, ne münasebet. Yorucu bir gündü. Odama gidiyordum." Sert bir ses tonu ve kibarlıktan uzak cümleler. Jeongguk olsaydı bu cümleleri böyle kurmazdı ve Hei-Ran Jeongguk değildi. Bir an önce bu adamdan kurtulmak istediğini her ne kadar daha yumuşak bir şekilde yapması gerekse bile çok sert bir dille dile getiriyordu. Taehyung durduğu yerde afallamıştı. Aynı zamanda da garip hissetmişti. Gözlerini kırpıştırdı. 

Kendini bildi bileli omegaların kibarlığından hoşlanmadığını savunur, yapmacık geldiğini söylerdi. Ona göre kabalık, sahte bir kibarlıktan daha iyiydi. Ancak şu anda öyle hissetmemişti. Kendisine bu kadına karşı bir şeyler hissettiğini itiraf etmişti. Birine karşı dostluktan öte hisler besliyorsan onun her halinin hoşuna gitmesi gerekmez miydi? Öyleyse neden şu anda rahatsız olmuştu bu sert cümlelerden. 

love story Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin