31//Kavuşma

7.3K 951 535
                                    

Günaydın👋🏻👋🏻

Sınır, 300 yorum

İyi okumalar dilerim~~~

..............

   Jeon Sarayı / Zindan 

   Jeongguk üzerindeki temiz günlük kıyafetleri ile yeniden Jimin'e ait hücrenin önünde sırtını duvara vermiş, ellerini de arkasında bağlamışken duruyordu. Bu sefer sabahın erken saatlerinden birindelerdi. Ablasının emriyle sık sık değişen nöbetçiler sağ olsun, Jeongguk onlar sıralarını devretmek üzere kapının önünden birkaç dakikalığına ayrıldıkları anda içeri rahatça sızabiliyordu. Gerçi, henüz bunu yalnızca dört kez yapmıştı ama olsundu. 

"Artık yemek veriyorlar mı?" Parıldayan mavi gözlerini oturakta bağdaş kurarak oturan ve elindeki kaseden  Jeongguk'un dün getirdiğinden çok daha alt seviye bir yemeği yiyen Jimin uzun saçlının bu sorusuyla gözlerini devirdi. Ağzındaki lokmayı yutmuş, "Evet, veriyorlar. Artık gelmene gerek yok." demişti. Jeongguk'un iki gündür bulduğu fırsatlarda ona yemek getiriyor olması, Jimin'in ister istemez ona minnettarlık duymasına sebep olmuştu. Şimdi ise artık yeniden askerler tarafından ona yemek verilmeye başlanmışken bu omegayla daha fazla muhatap olmak istemiyordu. 

Oysa bilmiyordu ki yeniden yemeklerin verilmesinin sebebi de Jeongguk'tu. Jeongguk ona dört defa yemek getirdikten ve artık içeri sızma işinde ustalaştığına iyiden iyiye inanmaya başladıktan sonra ablasının yanına gitmiş, ona o askerleri şikayet etmişti. Sonuçta, artık ablasının tepkisinden korkmasına gerek yoktu. O zaman Jimin'e yemek getiriyordu. Ablası da zaten onun korktuğu gibi bir tepki vermemişti. Stabil bir ses tonuyla askerlerle konuşacağını söylemişti, o kadardı. 

Jeongguk onun sözüne güveniyordu ama hala ufak endişeleri vardı. Bu yüzden sabahın erken saatlerinde güneş henüz yeni tamamen doğmuşken kalkar kalkmaz zindana gelmişti. Yalnızca ablası dediğini gerçekten yapmış mıydı merak etmişti. Eh, umduğunu da bulmuştu. Geldiğinde Jimin elindeki kasenin henüz yarısındaydı. 

"Kontrol etmek istedim." Onun kısaca cevaplamasının ardından Jimin bitirdiği kaseyi oturakta yanına koydu ve dudaklarını yaladı. Ne diyeceğini bilmiyordu. Jeongguk haklıydı. Daha önce savaş planları konuşmak dışında başka hiçbir konu üzerinde kendi yaşıtlarında biriyle konuşmamıştı. Bu konularda aşırı bilgili olduğu falan da yoktu ve karşısındaki mavi gözlünün ısrarla yüzüne bakıyor olması işleri daha da çıkmaza sokuyordu. 

"Tamam, kontrol ettin. Git artık." Jeongguk ondan yine yalnızca huysuzluk kokan cümlelerle yanıt aldığı için yanaklarını şişirdi. Ardından sesli bir şekilde nefes verdi ve arkasında birleştirdiği ellerini sıktı hafifçe konuşmadan önce. Aslında şu anda burada olması için gerçekten hiçbir sebep yoktu ama çok fazla sıkılıyordu. Babası ve Taehyung hala gelmemişti. Henüz sabahın erken saatleri olmasına rağmen yapacak hiçbir şeyi yokmuş gibi hissediyordu ve üstelik, nöbet değişim zamanına da tahminince epey daha vardı. 

"Saçların neden sarı?" Aklına gelen ve cevaplanabilmesi en kolay soruyu sorduğunda, pekala Jimin'den bir cevap alacağını düşünmüyordu. Önceki gün de ona bu soruyu sormuştu sarı saçları ilgisini çektiği için ama herhangi bir cevap alamamıştı. Bu yüzden yeniden dile getiriyordu. İnat edecek, eninde sonunda sebebini öğrenecekti. Neyse ki inadını o kadar uzun süre sürdürmesine gerek kalmamıştı çünkü Jimin bu sefer gözlerini devirerek ona karşılık vermişti. 

"Annemin saçları sarı. Oldu mu?" Jeongguk başını ona bir anda çevirerek gözlerine baktıktan sonra konuşan beden en sonunda merakını giderse bile, bu sefer başka bir şeyi merak etmişti. Gözleri merakla irileşirken, "Annenin saçları neden sarı?" diye sordu bu sefer. Jimin ilkinin hemen ardından gelen bu soru ona küçükken annesine aynı soruyu sorduğu zamanı hatırlatırken iri dudaklarını birbirine bastırdı ve, "Çünkü o çok uzaklardan geliyor." dedi. Kendisinin de zamanında aldığı cevap aynen buydu.

love story Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin