Birinci Bölüm

28.5K 1.5K 231
                                    

Başlamadan önce, Nurhayat Turna'nın Acemi Hırsız adlı hikayesini önermek istiyorum. Hikaye arayanlar, mutlaka okuyun, ben çok sevdim.. Eminim ki siz de seversiniz ^^ Yorumlarınıza cevap vermeyi deniyorum ama hata veriyor, tekrar deneyeceğim ^^ Bölümler gecikebilir, haberiniz olsun..

‘‘Ilgın... Aşkım!’’ diye bağıran Orkun’un sesiyle uzandığım yataktan doğruldum. Üzerimde siyah saten bir gecelik vardı. Yataktan ayaklarımı sallandırarak pürüzsüz, parlayan bacaklarıma diktim bakışlarımı. Tövbe Allah’ım, ne oluyor?

‘‘Aşkım! Hala uyuyor musun?’’ dedi Orkun kapının pervazına yaslanıp beni süzerken. Üstünde hiçbir şey olmadığına mı sevineyim yoksa çapkın bakışlarına karşılık mı vereyim bilemedim.

‘‘He, uyuyorum.’’

Aklım bulandığından olsa saçma sapan bir cevap vermiştim. Yahu biz ne ara böyle olduk? Yüzündeki çapkın sırıtışla bana doğru adım atarken bende ayaklanmıştım. Belimi saran kolların sıcaklığını hissediyordum. Ellerimi onun boynuna doladım o anın büyüsüyle. Tam dudaklarıma uzandığında bende gözlerimi yumarak kendimi ona bırakmıştım, ta ki birisinin ‘‘Tü, terbiseyiz!’’ diye bağırışını duyana kadar.

Gözlerimi araladığımda karşımdaki hayatımın erkeği Orkun’um değil, başbelası küçük kardeşim İlayda’ydı!

‘‘Kızım yapıştın koala gibi! Bıraksana boynumu. Az kalsın ilk öpücüğümü ablama veriyordum. Allah'ım, çok tövbe!’’

Onun kafasına vurarak ‘‘Nasıl kardeşsin?’’ diye homurdandım. ‘‘Gece sen çağırmadın mı beni korkuyorum diye?’’

‘‘Abla, beni geç de kimi görüyordun rüyanda? Böyle kollarını boynuma doladın falan.. Evlendirelim seni bir an önce. Yoksa hayal aleminden birine aşık olup başımıza kalacaksın!’’

İlayda'nın böğrünü çimdiklerken yataktan fırlamasıyla bütün vücudumun kaskatı kesildiğini fark ettim.

Sırılsıklam aşık olduğumu daha nasıl belli edebilirdim acaba?

Komidine bıraktığım telefondan saate bakarken çok az vaktimin olduğunu görüp hemen ayaklandım. Uykum açılmadığından kapıya, kapıdan çıktıktan sonra köşedeki sehpaya ve en sonunda kendi makyaj masama çarparak kendi rekorumu kırmıştım.

Tek yürüyüş, üç acı.

Önce pandalı geceliklerimi çıkardım, hemen ardından annemin isteği üzerine mor pandasız ten rengi çorabımı, dizlerime gelen siyah eteğimi ve klişe olsun diye beyaz gömleğimi giydim. Köpekli pofuduk terliklerimi ayağıma geçirerek banyoya yöneldim.

Ellerimi yüzümü yıkamış, kendime gelmiş ve düzleştiriyi fişe takmıştım.

Kapıyı kilitlemeyi unutmamıştım tabii ki! Çünkü anne baskınına hazırlıklıydım. Saçımı aheste aheste düzeltirken kapı gürültüyle çalındı.

‘‘Ya abla! Çıksana şuradan. Her sabah düzenli olarak orada kilitli tutuyorsun kendini.’’

‘‘Az kaldı..’’ diye seslendim daha saçımın yarısından çoğunu yapmadığım halde. ‘‘Benim de az kaldı! Altıma işeyeceğim şurada.’’

Saçım zaten kıvırcık değildi, bu sebeple uçlarını falan düzeltip fişten çektim düzleştiriciyi. Kapının kilidini açmamla İlayda'nın kendini içeriye atıp küvete koşması eş zamanlı oldu. Canım yalancı kardeşim, sıcak suyu ayarlayarak saçını yıkamaya başladı.

‘‘Pişt!’’ diye dürtükledim ayağını. ‘‘Hani çişin vardı?’’

‘‘Öyle söylemesem tövbe çıkmazdın.’’

Başına Buyruk!Where stories live. Discover now