Üçüncü Bölüm

21.4K 1.4K 241
                                    

Orkun benim için duvara asılan posterler gibiydi. Daima görüyor, onunla konuşuyor ve her zaman onu hayal ediyordum. Fakat ortada küçücük bir sorun vardı. O benim farkımda bile değildi! Bunu da ‘rimelin akmış’ diyerek kanıtlamıştı. Anlamlandıramadığım en ince ayrıntı ise Orkun’un rimelin ne olduğunu nasıl bildiğiydi.

Sen koskoca şirkette müdürsün adam! Senin neyine rimel?

Ağzımın payını alarak çıktığım odadan sonra hemen tuvalete yönelmiştim. Sol gözümün altını tamamen kaplayan siyah lekeye küfürler yağdırıp ellerimi yüzüme kapatarak beceriksizce çığlık atmayı denemiştim. Nihayet yüzümü temişlemiş, ardından işimin başına geçmiştim. Başardığımı emin olamasam da akşamı büyük bir metanetle beklediğimi düşünüyordum!

İş çıkışına on dakika kala tekrar tuvalete gitmiş, makyajımı tazelemiştim. Şimdi ise otoparkta Orkun’un siyah markasıyla ilgilenmediğim arabasının yanında dikiliyordum. Parmaklarımı çıtlatıyor, dudağımı ısırıyor ve tek ayağımı ritmik hareketlerle yere vuruyordum.

Orkun Bey, beni yirmi dört dakika bekletmişti. Yirmi dört dakika kırk beş saniye sonunda belli belirsiz fark ettim onu. Hemen duruşumu düzelterek saçımı omzumun arkasına attım. Yeni gelmiş rolü yapmalıydım, burada çaresizce onu beklediğimi düşünmesini istemiyordum.

Beni hangi restorana götüreceğini bilmediğimden internetten her ülkenin yemeklerine göz gezdirmiş, avucumun içine sığdığı kadarıyla seçtiklerimi yazmıştım.

Orkun, önüme gelene kadar ilgisizmiş gibi görünerek etrafıma bakındım. ‘‘Ilgın?’’ diye seslendiğinde ona çevirdim bakışlarımı. ‘‘Ah! Bende yeni geldim, sana bakınıyordum.’’

‘‘Açelya yarım saat önce şirketten çıktığını söylemişti.’’

Gülümsemeyi denerken içimden Açelya’yı nasıl öldürmem gerektiğinin planını yapıyordum, yahu ayaklı magazin sitesi mübarek!

‘‘Bir kaç işim vardı.’’ diyerek kaçamak bir cevap verdiğimde umursamazca omuz silkti. Dikkatinin bana yönelmemesi umudumun yok olmasına sebep oluyordu. Arabaya doğru yürüdüğünde ön camda gördüğü kağıtla durdu.

‘‘Trafik cezası mı?’’ diye sorduğumda ‘‘Hayır...’’ dedi ve sanki çok normalmiş gibi devam etti. ‘‘...Tehdit mesajı.’’

‘‘Tehdit mesajı mı?!’’

‘‘Sakin olur musun Ilgın? Saçma sapan korkutucu bir kaç cümle.’’

Ondaki rahatlığa hayran kalarak şoför koltuğunun yanına yerleşmek için kapıya uzandım. Aynı zamanda aklımdan tehlikeli durumları çıkararak ‘‘Hangi restorana gideceğiz?’’ diye sordum.

Bana ufo gören masum köylü bakışını atarken yanlış bir şey söyleyip söylemediğimi düşündüm ve o an jeton düştü. Adam bana seni yemeğe götüreceğim demedi ki! Akşam işin yoksa çıkalım dedi. Utançla kızaran yüzümü saçlarımın arasına saklarken hemen koltuğa yerleştim. Kaybolmak istercesine iyice küçüldüm. Normalde asla utanma duygum açığa çıkmazdı fakat yanımdaki adam Orkun’du!

İçimde horon tepen hamsilerin sebebi olan kişi!

‘‘Yemeğe değil, evime gidiyoruz.’’

Şoför koltuğa yerleşen Orkun’un söylediği cümle bütün hücrelerime sinyal göndermiş, sırtımı dikleştirip başımı ona çevirmemi sağlamıştı. Onun yan profilini seyrederken ancak idrak edebildiğim gerçekle ‘‘Ne?’’ diye sorabildim.

‘‘Duydun işte. Evime gidiyoruz.’’

Allah’ım Orkun beni kötü emellerine alet edecek, sonra da seninle işim bitti deyip terk mi edecekti? Yoksa evlenme teklifi falan mı edecekti? Kafamdaki soruları es geçerek yerimde kıpır kıpır hareketlendim. Umudumu kesen adam şimdi öyle güçlü sarsmıştı ki beni... Aklım yerinde değildi artık. Geçtiğimiz yollar bana buğulu görünüyordu belki de sebebi dolan gözlerimdi.

Başına Buyruk!Where stories live. Discover now