On Üçüncü Bölüm

18.9K 1.4K 148
                                    

Yeni bölümü en kısa sürede atacağım ^^ Şimdilik bu kadarla idare etmenizi istesem... Çünkü köyden gelir gelmez ingilizce kursuna başladım... Umarım beğenirsiniz. 

Yemek yemek normal yaşantının bir parçasıydı fakat Orkun'la birlikte bu eylem gerçekleştiğinde çok anormal oluyordu! Kalbim birazdan ayaklanıp bedenimi terk edebilirdi. O karşımdaki ensesini kaşıyarak, ikimiz için sipariş verirken hala olayın ciddiyetini kavramış değildim.

Rüya değildi. Orkun'la karşı karşıya gelmiş, baş başa bir yemek yiyorduk. Çok lüks olmayan, tatlı mekânlardan birindeydik. Masamız yuvarlaktı ve şamdan olmasına rağmen mum yoktu. Avuç içlerimdeki teri belli etmemeye çalışarak pantolonuma sildim.

''Ilgın...''

Senin Ilgın diye o ağzını... Seveyim!

''Efendim?'' diyerek kaşlarımı kaldırdım. Dudaklarına arsız bir gülüş yayıldığında karnımdaki tırtıllar kozalarını yırtıp yetişkin kelebekler oldular. 

''Beni kandırmıyorsun değil mi? Hatırlama konusunda.''

''Ay vallahi bunalttın ha!''

Kim derdi ki yılların aşığı Ilgın, sevdiği adama çemkirecek? Ah be kader. 

''Bunalttım mı?'' diyen platoniğim anlamamışçasına gözlerini kırpıştırdı. Tabii ki onun karşısında mum misali eriyen Ilgın'a alışkın olunca, ani değişimim şok etkisi yaratmış olmalıydı. Umursamazca omuz silktim. Önüme bırakılmış olan eti kesmek için bıçağımı kavradığım sırada Orkun'un bakışlarının hala üzerimde olduğunu fark ettim.

''Ne var?'' dediğimde uykudan uyanır gibi sıçradı. Bıçağını kavrayarak sertçe ete batırdı. Öyle ki sanki o kesici aleti benim kalbime geçiriyormuşçasına hissetmeme sebep olmuştu. Dudaklarımın kıvrılmaması için beynime emir gönderirken kaşlarımı kaldırıp soru sorar bir ifadeye büründüm.

''Sen değiştin son günlerde.'' dedi nihayet ağzındaki baklayı çıkararak. Aynı zamanda elindeki bıçağı masaya bırakmış, parmaklarını karizmatik biçimde birbirine kenetlemişti. Onun nefes kesen duruşuna bakarken yine aynı şey oldu.

Gözlerimden kalpler fışkırdı, midem alt üst oldu, kelebekler çırpınmaya başladı, yüreğim kuş misali kanatlandı. Bunları yapabilen tek adam; Orkun'du! ''Değişmedim falan...'' derken samimiydim. Sadece birazcık burnunun sürtmesini istiyordum. Sandalyemde geriye yaslanırken yüzüme soğuk bir ifade yerleştirmeye çalıştım. O bana duvar gibi bakarken, ne hissettiğimi anlamalıydı, değil mi?

''Şu an çok sinirlerim bozuldu.'' dedi gözlerini kısıp duruşumu en ince ayrıntısına kadar süzerek. ''Kendine gel, Ilgın!''

Tam ağzımı açıp kocaman kahkahalarımı patlatacağım sırada başka birisinin sesi, ortamımızı mahvetti.

''Ilgın Hanım?''

Necati, aman Niyazi!

Orkun'laydım, onun bana olan tavrı son hız değişiyordu, hareketlerimi sorgulamaya başlamıştı ve tüm bunların içinde Niyazi Bey'le karşılaşmak zorunda mıydım? Gözlerim onun pala bıyıklarına takıldığında şansıma küfür etmekle meşguldüm. Lise zamanlarımda ne zaman erkek arkadaşımla buluşsam tanıdık birilerine rastlardım, resmen o tarafa doğru gidiyordu konu!

''Niyazi... Bey!'' dedim zoraki bir gülümsemeyle. Orkun huzursuzluğumun farkına varmış olmalı ki rahatça arkasına yaslandı. Yeni çıkmaya başlayan sakallarını okşarken aynı zamanda Niyazi'yi süzüyordu. Mavi gömleği, siyah pantolonu ve hala haz etmediğim bıyığıyla gayet normal görünen adamı bile şüpheye düşürmüştü.

Başına Buyruk!Where stories live. Discover now