Beşinci Bölüm

21.7K 1.3K 119
                                    

Bölüm geciktiği için; buyurunuz bol bol Orkun! ^^

Hikayelerim için açtığımız gruba hepinizi bekliyorum! Grubun adı; Ayşenur'un [tatlış] Kaleminden

Orada alıntılar ve bana gelen kapakları paylaşacağım.

Daha bir kat çıkılmış olan yarısı yanık inşaatın içinde ölmemek için dua ediyordum. Önümde en fazla altmışlarında duran ustabaşı ve Orkun dikiliyor, bilgi alışverişinde bulunuyorlardı. Bir kaç gözün üzerimde yargılarcasına gezindiğini hissediyordum. Kollarımı göğsümde kavuştururken sarı baretimi düzelttim. Dışarıdan oldukça komik durduğumun farkındaydım.

''Gidiyoruz!''

Orkun sesini duymamla tekrar çamurlu alana adım attım. İlk defa kalbimin ritmini fazlaca bozan, o çok şaşırtıcı hareketi yaptı. Kolunu dirseğinden bükerek bana doğru uzattı. ''Düşüp bir yerlerini kırmanı istemem.'' derken gülümsüyordu. Şu an öfkeden durması, etrafa saldırması gerekmez miydi? Nasıl bu kadar keyifliydi ki? Ben konuşmanın hangi kısmını kaçırmıştım?

Sol elimle bileğini tutarak yarı yarıya onun koluna girdim. Topuklu ayakkabılarımın üzerinde dengede kalmayı denerken aynı zamanda onun yüz ifadesini kontrol ediyordum. ''Fazla başına buyruk değil misin Ilgın?'' diye sordu gözleri yere dikilmişken. Sanırım ikimizin adımlarına bakmakla meşguldü.

''Bir sorun mu var?'' diye sordum dayanamayarak. Hayır yani bana iyi davranmasının açıklaması ne olabilir ki? Ölüyor muyum acaba? ''Yok... Her şey yolunda.''

Aklıma arabasına yapıştırılan not kağıdı geldiğinde heyecanla ona döndüm. Ne yazık ki çamur bana ihanet etmiş, ayakkabımın altı hızla kaymıştı. Orkun'un elleri hedefini şaşırmış, beni tutmak isterken karnımı kavramıştı. Çığlık atmamaya özen gösterirken ''Yoksa tehdit edilmenle ilgili bir şey mi?'' dedim.

Benim düzgün durduğuma emin olunca bileğimi kavradı, çekiştirmeden sakin adımlarla yürümeye başladı.

''Tehditi, sabotajı unut tamam mı?''

Başımı onaylarcasına salladığımda taksinin bizi beklediğini gördüm. ''Nereye gideceğiz? Şirkete mi?'' diye sorduğumun gözlerini kıstı. ''Aslında şu halinle seni eve bırakmayı düşünüyorum. Bugün izinlisin.''

''Gerçekten mi patron?''

''Evet.''

Sessizlik aramıza hakim olurken çamura bulanmış beyaz topuklu ayakkabımı, baretin içine sıkışıp kalan saçlarımı veya kirlenen ten rengi çorabımı umursamıyordum. Ölmemiştim, Orkun bana iyi davranıyordu, bir de üstüne izinliydim!

''Başındakini unutmayalım.'' diyerek köşede ikimizin taksiye binmesini bekleyen genci gösterdi. Kendi baretini çekip aldı ve ona uzattı. Ben tam sarı bareti kafamdan çıkaracağım sırada dehşetle bir şeyin farkına vardım. Canım yanıyordu. Eğer saç tellerim acıyorsa tek bir açıklaması olabilirdi, topuzumdan çıkan tutamlardan birisi barete sıkışmıştı. ''Orkun Bey...'' diye seslendim suratımı buruşturarak. 'İflah olmazsın' bakışı eşliğinde parmaklarını arada kalan boşluğa soktu.

Başıma biraz büyük gelmiş olabilirdi!

Saç tutamını kurtarmaya çalışırken yüzünün anlık olarak kırıştığını fark ettim. O an asıl umurumda olan başını biraz eğsem göğsüne yaslanacağım Orkun'du. Bugün sıktığı parfüm genelde iş görüşmelerine giderken kullandığı o erkeksi parfümdü. Onun her şeyini bu kadar iyi bildiğimi fark etmek kalbimin sızlamasına sebep olmuştu. Baret saçımın hiçbir telini koparmadan başımdan çıktığında Orkun onu tekrar gence uzattı.

Başına Buyruk!Where stories live. Discover now