Dördüncü Bölüm

23.2K 1.3K 158
                                    

Bir insan uyandığında telefonunda nasıl mesajlar görmek ister? 

'Günaydın meleğim' veya 'Seni özledim.'

En azından ben bunları okumak isterdim. Hatta biraz zorlarsam: 'Hayırlı Cumalar'ı bile kabul edebilirdim! Tabii ki öküz Orkun yapacağını yapmış yine beni darmaduman eden mesajlarından birini atmıştı.

''Söylediklerini duymamış gibi yapacağım.''

Yahu adam sorsana bana duymamış gibi yapayım mı diye! Bunu istemesem söylemezdim sonuçta! Yatakta bir süre oturarak boş bakışlarımı mor pandalı çoraplarıma diktim. Geceleri asla çorapla uyumazdım ama dün istisnaydı. Şans getirsin diye binbir zorlukla çoraplı uyumuştum fakat mor pandalarım bile çaresiz kalmıştı Orkun konusunda. Vücudumu tekrar yatağa bıraktığımda kaderimin benimle alay ettiğini teyit etmiş oldum. Çünkü kafam 'tok' sesiyle bir şeye çarpmıştı.

Hemen doğrulup birbirine girmiş saçlarımın arasından kafamı ovuşturdum. Canımı yakan şey; mücevher kutumdu. Dün gece baya içlenmiştim. Orkun'a olan sevgim öyle fazlaydı ki herkes fark edebilirdi. Kalp çizip yanına onun ismini yazınca çakmıştı durumu. E adam salak değil yani!

Boşluktaydım sanki.

Eskiden olsa çelişen düşüncelerimin hepsi Orkun'u savunurdu. Şu an çok kısık bir sesle, ısrarla ama sinsice kulağıma fısıldayan o sesi duyuyordum. 'Seni sevmiyor, vazgeç ondan!'

Ne yapacağımı bilmiyordum veya nasıl davranmam gerektiğini. Belki de onu zor durumda bırakıyordum, sonuçta sekreteri olduğum için bana katlanıyordu. Hatta en yakın arkadaşının eşinin en yakın arkadaşı olduğum için!

''Ilgın hadi uya-Aa! Kıyamet alameti bu vallahi! Mesut, Ilgın bu saatte ayakta! Kıyamet kopacak bak demedi deme...''

Annem yarı güler yarı endişeli biçimde koştur koştur babamın yanına ilerledi. Onun haline sırıtarak gerindim ve yataktan zıplayarak kalktım. Kulaklarımı tıkayacak, gözlerimi yumacaktım. Anın akışına kendimi bırakmaya karar vermiştim, üzerinde çok düşünmemek en iyisiydi.

Tabii  ben fazla düşünmeyince sonuç hüsran oluyordu. Bazen fazlaca kaptırıp benliğimi unutuyordum fakat bunlar işin tuzu biberiydi!

Kimse banyoya geçmeden hemen süzüldüm içeri. Tam bir kaç dakika geçmişti ki İlayda'nın sesini duydum. Kapıyı kilitlememiştim, bunu bilmeyen kardeşim ısrarla bağırıyordu. ''Abla! Abla aç şu kapıyı.''

''Kulpu indirmeyi dene zeki kardeşim.''

Tabiri caizse kapı öküz gibi açıldı ve kardeşim içeriye daldı. ''Dün gece sayıkladığını biliyor muydun?'' dedi kıkır kıkır gülüp. Kalçasıyla beni ittirip suyun altına ellerini soktu. Zaten öfkeliydim, küçük kardeşe olan nefretim gün yüzüne çıkmıştı. Onu ensesinden yakaladığım gibi kafasını suyun altına soktum. Çırpınışlarını ve bana vurma çabalarını kolayca geçiştirirken kapıya doğru eğildim. Onu bırakıp dışarı çıktım, kapıyı kilitleyip ışığı kapattığımda onun çığlığı yankılandı.

Burnumun azıcık ötesinden geçip kapıya çarpan terlikle sıçradım olduğum yerde. Annem ilk defa denk getirememişti. ''Yaşlanıyorsun gülüm, artık nokta atışı yapamıyorsun bak!'' dedim gülmeye devam ederken. İlayda geç kaldığı, korktuğuyla ilgili saçma sapan cümleler kurup yardım isterken annem diğer terliğini kavramış biçimde yanıma kadar geldi. Omzumu tutup bacağıma terliği indirdiğinde inledim.

''Ama haksızlık ya! Ben üvey miyim anlamadım ki!''

Annem kilidi açıp kardeşimi serbest bıraktığında bana düşmanıymışım gibi bakan İlayda odasına doğru ilerledi. ''Sen benim twitter şifremi istersin ama cani abla!'' diye homurdandığını duymuştum.

Başına Buyruk!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin