Dokuzuncu Bölüm

19.6K 1.5K 174
                                    

Umarım beğenirsiniz!

Eğer benimle irtibata geçmek istiyorsanız, mesaj atabilirsiniz. Cevaplamaya özen gösteriyorum ^^

Eylem'in evinden çıkıp gitmiş, cadde boyunca yürüyordum. Öfkem aklımı esir etmişti, zihnim bulanıyordu. Orkun'u savunacak bir düşünce bulmayı denesem de nafileydi.

Büyük adımlar atıyordum, olabildiğince hızlı uzaklaşmalıydım.

''Ilgın!''

Asla beklemediğim bir şey olurken donup kalmıştım.

Orkun Bey, kıymetlisini kaldırıp arkamdan gelmişti!

Allah'ım 'peşimden koşsun' diye dua ederken bahsettiğim bu değildi ki! Sürünsün, beni deli gibi sevsin, asla bırakamasın amacım buydu. Elindeki çantamla peşimden gelsin dememiştim. Oflayarak o bana yaklaşırken ifadesizce bekledim. Çantamı uzatarak ''Biraz konuşalım mı?'' diye sordu.

''Ben son sözü söylediğimi düşünüyordum.''

Sustu. Gözleri üzerime kilitlendi ve her noktamı özenle süzdü. Bakışından rahatsız olarak huzursuzca kıpırdandım. Sanki o böyle bakınca benim yan taraflarımdaki fazla yağları, boynumun arkasında büyük beni, diz kapağımın bir karış üstündeki şekilsiz yarayı görebilecekmiş gibi hissetmiştim.

''Konuşalım.'' diye diretmesiyle iç çektim. Ardından da ''Ne kadar naziksiniz(!)'' dedim dalga geçerek. ''Gözlerimi yaşartıyorsunuz, Orkun Bey.''

''Rica ediyorum laf söylüyorsun, emrediyorum alay ediyorsun! Seninle konuşmak için ne yapmam gerekiyor acaba?''

Aklımda şimdiye kadar olan tüm muhabbetlerimiz canlandı. Dudaklarım küçümseyen bir ifadeyle iki yana büküldü. ''Çok şey yapabilirdin.'' dedim kalbimdeki sızıyı söküp atmak isterken. Boğazımı temizleyip sesimdeki acı dolu tınıyı yok ettim. ''Sana aşık olduğumu söylediğimde konuşabilirdin, her sabah fazladan iki çift kelime edelim diye ailenin  nasıl olduğunu sorduğumda cevaplayabilirdin veya beni kovmadan önce bir şeyler hakkında yorumda bulunabilirdin Orkun. Sen bilmesen bile bir sürü şans verdim ben sana.''

Arkamı dönüp yürümeye başlarken içimden dua ediyordum. Beni durdurmasını diliyordum. Eğer ki kolumu tutup ısrar ederse kopan tespih misali her şeyimi ortaya dökerdim.

Beni durdurmadı fakat orada dikilmeye de devam etmedi. Birkaç adım gerimden yürümeye başladığında 'Fesuphanallah' çekerek daha hızlı ilerlemeye çalıştım. Çantamı sıkıca kavramıştım, aklıma gelen tek yer Eylem ile sürekli ziyaret ettiğimiz pastane oldu.

Onun varlığını yok saymak imkansızdı.

Sırtıma dikilen bakışların rahatsız ediciliği, attığı her adımın kalbimin üç atışına denk gelmesi, aramızdaki mesafeye rağmen duyumsadığım orijinal parfümün kokusu... Hepsi de gerilmem için yeterli ortamı sağlıyordu. Terleyen avuçlarımı pantolonuma silerken arkaya dönüp onu kontrol ettim.

Gözlerimiz birbirine kilitlendiğinde ayağım taşa takılmıştı. Ona dönüp bakınca sersemlemiştim. Yalpaladım ve çok şükür ki düşmeden toparlayabildim. Kısık kahkahası kulaklarıma dolduğunda aramızda sadece üç adım vardı. Kalbim iyice coşmuştu. Elimi göğsüme götürerek derin nefesler aldım. Belki de sakinleşirdim.

''Çok inatçı bir kızsın!''

Onu duymuyormuş gibi yürüdüğümüz yolun kenarındaki duvara bakmaya başladım. Arkamda yakışıklı bir adam varken dümdüz tabana bakmak sinirlerimi bozuyordu. ''Senin de bilmediğin şeyler var, Ilgın.'' dediğinde durdum. Tam ağzımı açtım fakat tek kelime edemedim. Ne zaman onunla konuşmak istesem beni küçük düşürücü bir biçimde odasından kovduğu aklıma geliyordu.

Başına Buyruk!Where stories live. Discover now