On Dördüncü Bölüm

19.1K 1.3K 150
                                    

Sonunda geri dönebildim! Yavaş yavaş bütün bölümler gelecek arkadaşlar, birazcık sabır... Anlayışınız için teşekkür ederim. Umarım beğenirsiniz 

Ben ki hep yağ misali suyun üstüne çıkan, annemi her şeye ikna eden, ağzı çatır çutur laf yapan insandım. Orkun'un önünde süt dökmüş kedi misali beklemem anormalliğimin kanıtıydı. Ben utanmaz, çekinmez, üzülmezdim. Şu an birazcık kötü hissediyordum fakat pişman olmayacaktım. Bundan emindim. Orkun'u öpmüş olmak, hayatım boyunca yaptığım tek doğru hareket bile olabilirdi!

''Konuşmayacak mısın?'' dedi nihayet sessizlikten bunalıp. Ben arabanın ön kısmına yaslanmış, ellerimi birleştirmiş, mama bekleyen köpek bakışlarımı takınmışken onun sakin kalması çok zordu. On adım uzağımda volta atıyor, gözleri fıldır fıldır etrafı tarıyordu. ''Normalde yalvarsak susmazsın, şimdi sessizliğe bürünesin tuttu değil mi?''

Ne diyebilirdim ki? Gözlerimi kaldırım taşlarına dikip parmaklarımı birbirine daha sıkı kenetledim. ''Ilgın! Beni çıldırtmak için elinden geleni ardına koymuyorsun.'' diye çıkıştığında sabrımın son demlerindeydim. Dilimi ısırarak ağzımdan firar edecek olan kelimeleri son anda durdurdum. Birkaç saniye sonra üstüme düşen gölgeyle irkildim. Orkun aramızdaki mesafeyi kapatmış, dibime kadar girmişti. ''Bana bunu neden yapıyorsun?'' dedi fısıltıyla. Aramızdaki boy farkından ötürü başını aşağı eğmişti. Kendimde saklı cesaretimi bulduğum an bakışlarımı kaldırdım.

Onun koyu kahverengi gözleri dipsiz birer kuyu misali beni içine çekerken ''Ne yaptım ki?'' diye sormayı akıl edebildim. ''Ne mi yaptın?!'' diyen Orkun çileden çıkmış gibiydi. ''Beni... Sınıyorsun!''

Aklıma dank eden gerçekle gözlerim açıldı. Çizgi filmin içinde olsaydık, başımın üstünde sarı bir ampul yanardı. ''Niyazi midir, Necati midir nedir, onun yanında sevgili rolü yapan sendin.'' diyerek sınırları zorladım. ''Onun yanında beni öpen de sen.'' dediğinde verecek cevabım kursağımda kalmıştı.

''Özür dilememi mi bekliyorsun?''

''Saçmalama!''

Alnımı ovuşturarak doğruldum. Onun karşısında eğilip büküldüğüm için aptaldım. Omuzlarımı dikleştirdim, çenemi ileri doğru çıkardım, meydan okuma pozisyonumu aldım. ''O zaman ne istiyorsun Orkun?'' diyebildim. Şu an yanıtı 'bilmiyorum' veya 'hiçbir şey' tarzında olursa direk evime giderdim. İşi de bırakır, ailemle görüşür, kendime evlenecek koca adaylarını aramaya başlardım.

''Ben ne istediğimi biliyorum da sen tehlikenin farkında mısın?''

Tabii ki Orkun asla beklemediğim bir biçimde cevaplamıştı beni. Hangi tehlikeden bahsediyordu? ''Bence sen kendini kandırıyorsun.'' dedim öfkeyle. ''Gizemli konuşmalar, yok neymiş? Benim güvenliğim için kovmalar falan... Önce isteklerini gözden geçirip karar ver.''

Zeytinyağına çok benzediğimi hiç söylemiş miydim?

Adamı öpüyordum ama günün sonunda suç onun üzerinde kalıyordu.

''Ben ne istediğimi biliyorum, Ilgın.''

Kalp sağlığım için bir adım geriye çekilerek aramızdaki mesafeyi güvenli hale getirdim. Cümlelerim şekillenmeden yutkundum. ''Madem biliyorsun, o zaman ikili oynama.''

Rengi gitgide koyulaşan kahverengi gözlerini üzerime dikti. Bakışları kısılırken sinmemek amacıyla boğazımı temizleyip omuzlarımı hareket ettirdim. ''Ben ikili oynamıyorum. İkili oynayan sensin! Ne çabuk unuttun, Niyazi Bey'i?''

''Kimin yüzünden acaba?!''

Ani çıkışımla donup kaldı. ''Bana neler yaptığını hatırlatmayayım istersen Orkun! Sen... Sen tam yontulmamış bir odundun. Buna rağmen seni sevdiğimi söyledim. Mesajın hala duruyor. Yok, neymiş efendim? Paşamız duymamış gibi yapacakmış. Lütfettin! Sonra evine götürüp dosyaların içine gömmüştün... Hele söylediklerin! Sırf sana âşık olduğum için kovulduğumu- Ne gülüyorsun ya?''

Başına Buyruk!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin