On İkinci Bölüm

21.7K 1.4K 121
                                    

Merhaba arkadaşlar,

Henüz final olmayacak... Bunu bilmenizi istedim. Ve benim sınavlarım bitmedi. Salı-Çarşamba gireceğim üç sınavda dokuz-on ve on birinci sınıf konularının tamamından sorular çıkacak... Yani hazırlanma aşamasındayım. Biraz anlayış...

Şans İşi'ni yetiştirebilirsem bölümü bugün atmaya çalışacağım ^^

Facebook'da açtığım 'Yüreğimden Dökülenler' adlı gruba gelmek isteyenler bana ulaşabilir...

Umarım beğenirsiniz...


Sayılı zaman çabuk geçer diyen adamla bir randevu ayarlayabilir miyim? Çünkü kendisine en yavaş geçen anın bu olduğundan bahsedeceğim! Öğle tatiline yarım saat kalmıştı ve benim zihnim alternatif üretmeye çalışmaktan yorgun düşmüştü. Resmen Orkun yüzünden psikolojik çöküş yaşıyordum.

'Çift kişilikli olabilir. Şizofren olabilir. Çok yakışıklı olabilir.  Beni sevmiyor fakat çekici buluyor olabilir. Ah, sonuncusunu olması, uzaylılarının dünyayı istila etmesinden bile imkânsızdı. Ne yaparsın, umut fakirin ekmeği!'

Fikirlerim öyle saçma sapan yerlere kaymıştı ki dayanamadım. Döner sandalyemden kalkarak üstüme şöyle bir göz attım. Siyah şifon gömleğim, altındaki kumaş pantolonumla güzellikten oldukça uzaktaydım. Saçımı topuz yapmıştım. Sanırım, bünyem en lazım olduğu anlarda çöküyordu. Siyah topuklu ayakkabılarımın tıkırtısını dinleyerek onun odasının kapısına kadar ilerledim.

Ben, onun önünde yere serilmiş, ona olan aşkımı ilan etmiş ve daha bir yığın olayla rezil olmuştum. Şu an utanmam çok saçmaydı. Gözlerimi kapatıp deli cesaretimi topladım ve tek hamlede kapıyı tıklayarak içeriye daldım.

Orkun sanki her gün odasına paldır küldür giriyormuşum gibi rahattı. Detaylı düşünülürse aynen öyle yapıyordum!

Sandalyesinde geriye yaslanmıştı. Açık mavi rengindeki gömleğinin manşetlerini dirseğine kadar kıvırmıştı. Kravatını üçüncü düğmesine kadar indirmişti, yüzündeki tebessüme bakılırsa hareketlerimi tahmin etmişti. Onun karşısına gelene kadar tek kelime etmedim. Tüm hücrelerim bir şeyler söylemem için beni teşvik etse de susmayı bildim.

Ben, Ilgın Açıkgöz, bir adamın önünde susuyordum.

Görülmüş şey değildi doğrusu.

''Bu kadar sabredebilmen bile mucizeydi.'' diyen Orkun sandalyesini geriye çekerek ayaklandı. Bir yerlere gidip oturacak enerjiye sahip değildim. Onun karşısında siyah deri koltuğa kuruldum anında. Gözlerini pencereye dikerken tüm dişlerini sayabileceğim kadar genişçe sırıttı.

Orkun'un bana böyle davranıyor olması yeterince garipken bir de kalbimi hoplatacak gülüşler sergilemiyor muydu? Gel de sevme! ''Peki, Ilgın.'' diyerek döner koltuğuna yerleşti. Ceketini masanın üzerine gelişigüzel atarak ellerini birleştirdi. Yüzündeki ifade ciddileşmişti.

''Sen iyi misin?'' diye sordu garipseyen bakışlarla. Cevap verecek gücüm yoktu. Başımı onaylarcasına salladım ve onun dibine girmemek için kendimle savaşmaya başladım. ''Odaya girdin gireli konuşmuyorsun, Ilgın. Bünyene yakışmıyor yani.''

Sinir bozukluğundan olsa gerek gülmeye başladım. Sesli kahkahamı dizginleyebildiğimde onun hala gülümsediğini gördüm. Bacağımı çimdikleyerek yaşadığımız anın gerçekliğini kontrol ettim. Vallahi billahi canım acıyordu!

''Kısaca anlatacağım.''

''Ay yeter be! İçim şişti Orkun. Başla çabuk.''

''İşte benim tanıdığım Ilgın.'' dedi ve geriye yaslanarak hatırlamaya çalışır gibi gözlerini kıstı. ''Hani raporları çöpe attığın günü hatırlıyor musun? İnşaattaki sabotaj bununla alakalıydı. Aziz Bey'in adamlarından şüpheleniyorum. Raporu buldular çünkü seni takip ediyorlardı, meblağ onlara uçarı geldi, şirketin gelirini aza indirebilmek için şantiyede yangın çıkardılar. Seni de benim hakkımda bilgi almak amacıyla iş görüşmesine çağırdılar.''

Başına Buyruk!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin