On Dokuzuncu Bölüm

15K 979 176
                                    

Bolca İlayda, Ilgın ve Orkun okumaya hazır mısınız? ^^ Ve Orkun&Ilgın çiftimiz için 'Ilgor' ile 'Ilgun' ismi arasında kaldım. Bana yardımcı olursanız sevinirim. Fikrini belirten her arkadaşımıza teşekkür ediyorum. Keyif almanız dileğiyle...

Ayrıca yeni yayınlanan 'Ölümün Ayak Sesleri' isimli hikayeme göz gezdirebilirsiniz... 

Sabah kahvaltı masasına otururken hala zihnimi Aziz meselesi kurcalıyordu. Bu yüzden ne İlayda'nın ne de annemin laf atmalarına yanıt verememiştim. Bir inşaatta yangın çıkarıp içeridekileri umursamayan manyak, pekâlâ beni de kaçırmayı planlıyor olabilirdi. Yüz kişinin hayatını kafasına takmıyorsa beni neden düşünsündü ki?

''Anne, bence ablam orta yaş bunalımda. Ruhunun değişken halinin başka açıklaması olamaz.''

''İlayda ablanla düzgün konuş.'' diyen annem, çayımı önüme bıraktı. İçimdeki sıkıntıya küçücük bir ara vererek bakışlarımı kardeşime çevirdim. Gözlerimi kısarak tehditkâr havama büründüm. ''Banyodaki çeşmeden su içmeyi özledin herhalde.'' derken olabildiğince sinirli görünüyordum.

Ergenlik çağında dibe vurmuş kardeşim çatalını masaya vurdu. Bu cesaretini babamın evde olmamasından alıyordu. ''Hep İlayda! Ilgın kızarsa, üzülürse, ağlarsa hep İlayda'nın başı derde girer. Çünkü o küçük! Çünkü onun canı can değil patlıcan!''

Ufak krizinin ardından mutfağı arşınladı ve asla düşmemesi gereken o hataya düştü. Kapıyı sertçe açıp çarparak kapattı. Annemin dudakları öfkeli bağırış için aralanmıştı ki kapı biraz aralandı. İlayda'nin koyu kestane rengi saçları görüş açımıza girdi, peşinden ise gözleri. ''Pencere açık ya anne. Kapı çarptı. Sizde soğukta oturuyorsunuz.''

Sonra ortadan yok oldu. Ona güldüm ama hala içim rahat değildi. İlayda'ya çok yüklendiğimin farkındaydım. Bu yüzden kahvaltıya elimi bile sürmeden ayağa kalktım. Eğilerek annemin tombul yanağına ıslak bir öpücük kondurdum. Tenini elinin sırtıyla silerken yüzündeki tiksinti ifadesi barizdi.

''Bari gitmemi bekleseydin anne.''

''Sevmiyorum sevgi pıtıcığı hallerini.'' diyerek beni payladığında dayanamadım. Yanaklarını sıktım ama yanıtı çok netti. Ellerime vurarak geriye çekilmeme sebep oldu. ''Kız sen pıtıcık mıtıcık ne biliyorsun bakayım?'' derken mutfak kapısına ulaşmıştım. ''Cahil miyim ben?'' diyerek atarların en alasını yaptı ve bütün ilgisini çayına yöneltti.

İlayda'nın odasına doğru ilerlerken sehpanın üstüne attığım cüzdanımı almıştım. İçindeki para miktarına göz gezdirdim. Aklımdan kısa bir hesap yaparak bu ayı çıkarabileceğimi keşfettim. Odasına daldığımda yatağının üstüne oturmuş kardeşimi saçma sapan halde yakaladım. Saçını sağ tarafına almıştı, dudağını büzmüştü, elindeki telefon ise tavana değmek üzereydi.

''İlayda?''

''Ya abla!'' diyerek hemen telefonu yatağına attı. ''Ne dalıyorsun odama? Allah Allah! Genç kızım ben, kapımı tıklatın.''

''Kes sesini. Al şu parayı. Sevgilinle sinemaya falan giderseniz öyle sahipsiz gibi kalma ortada.''

Dünyanın Eylem'den sonraki en kıvırtmalı insanı olan kardeşimin yüzü yumuşadı. İki avucunu birleştirip bana doğru uzattı. ''Ablaların bir tanesi, en güzeli, en şefkatlisi-'' Cümlesi parayı uzatmamla yarım kaldı. Yüzü ifadesizleşirken seslice ofladı.

''Beş liraya sinemaya gidilmiyor artık. Kaçıncı yüzyıldasın sen? Bende ciddisin sandım ya.''

Cüzdanımdan çıkardığım on lirayı da uzatınca yüzü güldü. Parama resmen yapıştı ve hemen sonra yanaklarımı şapır şupur öpmeye başladı. Onu omuzlarından iterken bende gülümsüyordum.

Başına Buyruk!Where stories live. Discover now