On Birinci Bölüm

18.4K 1.4K 110
                                    

Sinirliydim!

Deli gibi sevdiğim Orkun'a, sürekli gün yüzüne çıkan umuduma, beni evlendirmek isteyen annem ve İlayda'ya hatta iş teklifi eden o adama bile! Kendimi elinden şekeri alınmış küçük çocuklar gibi hissediyordum. Bunalmıştım, korkmuştum ve yorgundum. Orkun sürekli yüzümün gülmesini sağlıyordu. Ardından da daha büyük hayal kırıklığına uğratıyordu.

Evde oturmuş, abur cubura kendimi vermiştim. Sabahtan beri bir kahve içmiş, üç cips, iki çikolata yemiştim. Kapanışı ise bisküviyle yapıyordum. Bacaklarımı sehpanın üzerine atmıştım, annem elinde iki toz beziyle geldiğinde yanaklarımı şişirerek ofladım.

''Hadi Ilgın, konuşturma beni.''

Kurtarıcım melodik sesle çalmaya başladığında hızla doğruldum. Şarjda olan telefonumu uzanıp çekip aldım ve kimin aradığına bakmadan açtım. ''Alo?'' derken ciddi olmaya özen göstermiştim. ''Ilgın, seninle konuşmamız gerekiyor.''

Odamın kapısını kapatırken sinir bozukluğunun etkisiyle güldüm. ''Orkun, dengesiz misin?'' derken öfkem tekrar artıyordu. ''Bağırıyorsun, özür diliyorsun. Küçümsüyorsun, af diliyorsun! Yeter artık. Ben her seferinde yerin dibine girip ardından kuru bir üzgünüm ile geçiştirmene tahammül edemiyorum.''

''Haklısın ama...''

''Ama deme Orkun!''

Sınırlarımı zorluyordu. Onunla nasıl böyle soğukkanlı konuşabildiğimi bilmiyordum fakat sabrım sona dayanmış olmalıydı. Hiç istemesem bile ''İyi akşamlar...'' dedim. ''...Söyleyecek başka bir şeyin yoksa kapatıyorum?''

''Eğer beni dinlersen hak vereceksin.'' demesiyle burun kemerimi sıktım. Sesi keyifli geliyordu. Sanırım Orkun artık beni üzdüğünde mutlu oluyordu. ''Ben sana hak vermek değil, birazcık saygı istiyorum.''

Telefonu suratına kapatarak kendimi yatağa attım. Gözlerimi yumarken gülümsüyordum. Ardından doğruldum. Engelleyemediğim çığlığı serbest bırakırken yastığıma sarıldım. Saçma sapan hareketlerle sevincimi dışarı vururken odanın kapısı açıldı. Annemin endişe dolu yüzüyle beni seyrettiğini gördüm.

Nefes nefese ''Eylem...'' dedi ve devamını getirmedi. Yataktan atladım, soru dolu bakışlarımı üzerine diktim. ''Suyu gelmiş!''

''Ne?!''

Yakın zamanda doğum yapmasını bekliyorduk fakat suyu gelene kadar fark edememiş miydi? Korkuyla irileşen gözlerimle annemin dibine girdim. ''Ne demek suyu gelmiş? Anne söylesene!''

''Bilmiyorum, gitmeyi planladıkları hastaneye götürmüşler. Doğuma alınmıştır. Sende git, biz sonra bebeği görmeye geliriz.''

Endişe damarlarımda kol gezerken üstüme yarım kollu tişörtümü giydim. Altıma siyah pantolonumu geçirerek kapıya yürüdüm. Zar zor telefonumu unuttuğumu da fark etmiştim. Zihnimi temizlemeye, en yakın arkadaşıma hiçbir şey olmayacağına inandırmaya çalışıyordum. Ne yazık ki şüphe tohumları düşmüştü içime. Ya Eylem'e bir şey olursa? Ya bebek zarar görürse? Ya da ikisinin birden hayati tehlikesi varsa?

Düşüncelerimi dağıtmaya çalıştım.

Eylem'in doğum haberi bütün herkese yayılmıştı, içimdeki korkuyla ana caddeye çıktığımda son model arabalardan birisi yanımda durdu. Araba siyahtı! Kaçıracak olsalar bu kişi ben olmazdım, bunun getirdiği rahatlıkla elimi kolumu sallayarak taksi aramaya devam ettim. Arabanın camı yavaşça inince dikkatimi tekrar çekti.

''Atla''

Orkun'u görmemle kalbimin ritmini artırması bir oldu. Haberi alır almaz benim evime mi gelmişti? Yoksa zaten özür dilemek için yola mı düşmüştü? Düşünmeye zamanım olmadığından arka kapıyı açmak adına hamle yaptım. ''Hey!'' dedi öfkeyle. ''Şoför mü sandın beni?''

Başına Buyruk!Where stories live. Discover now