Sekizinci Bölüm

18.7K 1.4K 145
                                    

Diğer bölümü en kısa sürede eklemeye çalışacağım ve arkadaşlar elimden geldiğince uzun yazıyorum ^^

Bölümü kontrol edemiyorum, umarım yanlışlarımı anlayışla karşılarsınız...


Gecemin süs biberi tadında geçmesini sağlayan, market alışverişinde tuvalet kağıdı koyduğumuz poşetten daha büyük gözaltı torbalarımın sebebi olan iki şey vardı. Birincisi; Orkun'un tutarsız davranışları, ikincisi ise Aziz Bey'in neden benimle görüşmek istediği...

Hala organ mafyası ihtimali üzerinde düşünüyordum.

İşten ayrıldığımı aileme söyleyemediğim için binbir zorlukla sabahın köründe uyandırılmış, günlük kıyafetlerimi özensizce giyinmiştim. İlk defa İlayda ile banyo kavgası etmemiş, annemi ikiletmemiştim.

Yetişkin bir Ilgın Açıkgöz'ün, kardeşi İlayda'ya bulaşmadan geçirdiği sabahı, çölde kutup ayısı görmek kadar zordur!

Evdeki herkes üzerimdeki garipliğin farkında olduğu için 'Ilgın'a dokunmayan aile bireyleri refah içinde yaşasın' yasasını benimsemişti. Yemek masasında beni görmezden geliyorlardı. Çatalımı güçsüzce salatalığa batırdığımda sırada annem kendini feda etmeyi göze alabildi. ''Kızım, geç kalmıyor musun?'' diye sorduğunda şaşkınlıktan küçük dilimi yutmak üzereydim.

Niyazi Bey'i sormamış, üstüme gelmemişti. Hepsine tamam fakat bana kızım diyorsa problem büyüktü. Çünkü genelde saydırmaktan araya sevgi sözcüğü sıkıştırmayı unuturdu.

''Doğru...'' dedim ve ayaklandım. Makyaj yapacak gücüm olmadığından dolayı yüzüm daha solgun görünüyor olmalıydı. ''...Kalkayım ben.''

''Abla'' diye seslendi İlayda ben tam mutfaktan çıkmak üzereyken. ''Efendim?'' derken ona doğru dönmüş, beklentiyle gözlerimi üzerine çevirmiştim. ''Yakında sana The Walking Dead dizisinden teklif gelir! Zombi ol diye!''

İlayda gülse de halim yoktu. Omuz silkip onu umursamadan araya geçtim. Annemin İlayda'yı dürtüşü gözümün önünde canlandı. Ardından sesi uğultu biçiminde kulağıma ulaştı. ''O ne kız?'' diye sordu kötü şey olmasından korkarak. ''Ben sonra açıklayacağım anne...''

Zombileri anneme açıkladığında alacağı tepkiyi biliyor tabii.

Dayanamadım.

Ciddiyeti falan umursamadan başımı kapıdan uzattım. ''Anne, İlayda var ya yürüyen ölüleri seyrediyor! Yasakla şuna bilgisayarı. Ayıp ayıp sitelere de giriyor.''

Hemen geri çekilip kopacak kıyametle kız kardeşimi baş başa bıraktım. Küçük adımlarla kapıya doğru yürüdüğümde annemin çemkirdiğini duyabiliyordum.

''Tü! Ben seni yürüyen ölülü dizileri seyret diye mi doğurdum ha İlayda? Ver o cep telefonunu! Modem nerede? Kablosunu sökeceğim onun!''

Aradaki aynada kendimi görünce irkildim. Üstümde yakası geniş olan beyaz bir tişört vardı. Altımda ise henüz diz izi olmamış olan kot pantolonlarımdan birisi. Üstüme siyah deri ceketimi alırken bakışlarım yüzüme kaydı. Kızaran gözlerim, alnımın üst kısımlarını istila eden sivilceler, rengi solmuş tenimle öyle bitkin görünüyordum ki!

Siyah spor ayakkabılarımı giydiğimde bile ruh halimi özetlemiş oluyordum. Çantamıda alarak kendimi evden attım. Amaçsızca yürümeye başladığımda saatin çok erken olduğunu idrak etmiştim.

Gidebileceğim tek birisi vardı; Eylem!

Telefonumu çıkararak onun ismini buldum rehberden. 'Gobiş' diye kayıtlı olduğunu görünce artık olgunlaştığımı düşünerek hemen değiştirdim. 'Eylem Sağlam' yaparak ciddiyetimi ortaya koydum. Ardından da arama tuşunu kaydırdım. Telefonu kulağıma yaklaştırdım ve çalmasını bekledim.

Başına Buyruk!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin