FAİTH/ Giriş

1.8K 466 326
                                    

Ok, gerilmeye direnen yay kirişinden uçarak çıkıp savaşçıda öldürücü darbenin getirdiği huzurla bakışlarını düşmanına çevirdi. Büyük bir hızla dönerek karşısında havalanan meleği tam sırtından, bir meleğin asıl kalbinden vurdu. Yüreğini delip ön tarafından çıkarak yerdeki bitkiler meleğin leziz, yoğun ve kötülükle lekelenmiş kanıyla besledi. Ama hala daha açlardı; daha fazlası için ağıtlarda bulunuyorlar, bir emici kadar aç ve kana susamışlardı. Düşen her damla kan, sonsuzluğa doğru yok oluyor ve geri kalanında sadece soluk bir iz bırakıyordu. Doğru, Melek kanı, zamanın cahil rahipleri tarafından anne sütü gibi emilmiş, verdiği kudretle kuduruyordu. Oysa insanlar bunun bir efsane olduğuna inanıyordu.

İnsanlar birçok palavraya inanıyordu.

Savaşçı bir ok daha çekti ve kendine duyduğu yoğun inançla parmakları arasından saldı. Zaten donup kalan yaralı meleği aynı yerden bir daha vurdu ve bu sefer daha fazla kan saçarak meleği yere indirdi. Şimdi sıra intikamın son kısmındaydı; Yazarın cümle sonuna koyduğu nokta için kalemini mürekkebe daldırması gibiydi bu, eli, tıpkı yazarın mürekkep kabına uzanması gibi sırtındaki yay çantasına uzandı. Yavaş ve temkinli adımlarla meleğin kanıyla beslenerek kutlama yapan bitkileri ezdi; Yaşamlarının sonunu harika geçirmişlerdi. Sonsuz bir huzura kavuşabilirlerdi artık.

Adımlarındaki dikkat, savaşçının kalbinde yoktu. Kalbi kan pompalarken delice çalışıyor ve savaşçının onlarca yıl aldığı eğitimi hiçe sayıyordu. Melekten hâlâ daha, daha önce olmadığı kadar çok korkuyor, belki titriyor, hedefini kaçıracak kadar titriyor, paniğe kapılıyordu. Eğitim sahasında bu haldeki arkadaşına güler, hançerini çeker, hiç acımazdı. Lakin burası ne bir eğitim sahasıydı, ne de yoldaşları yanındaydı. Burası bir ölüm sahasıydı; Önündeki Melek, önüne çıkanı yok etmiş, günahların alasını yaşamış, kötülüğün tohumunu filizlendirmiş ve koca bir çınara çevirmişti.

İşte bu yüzden savaş vardı. İşte bu yüzden buradaydılar. İşte bu savaşçı onların son umuduydu.

Ama Savaşçı inanmıştı; meleği öldürebileceğini biliyordu. Herkes bunun imkânsız olduğunu sansa da. Yanılıyorlardı. Bir meleğin bile ölmesi için son darbe Savaş Meleği'nin Kılıcı ile oluyordu. Demek ki başta bunu başarmış olan biri bunu kitabındaki satırlarına dökebilmişti. Tek sorun savaşçı, arkadaşları olmadan bunu nasıl yapacağını bilmiyordu. Artık iş son plana geliyordu.

Savaş Meleği'nin Kılıcı ile işini bitirmek.

Savaşçı, vücuduna doladığı kın kemerinin en güvenli ve gizli yerinde tutuyordu kılıcı. Varlığından sızan gücün bütün vücuduna yayıldığını hisseden savaşçı, kılıcı çekmemek için elinden geleni ardına koymuyordu. Ama artık buna gerek kalmamıştı, kaybedecek bir şeyi yoktu artık. İnsanlığını kaybetmesi, bu savaş uğruna verebileceği bir şey miydi? Belki.

Yerde yüzükoyun yatan meleğe yaklaştı yavaş adımlarla ve yerdeki bedenine baktı. Kanatlarının çıktığı yeri tam iki kere vurmuş ve melek geçici felç içindeydi. Fakat hâlâ daha hayatta olduğunu, yaydığı o karanlık güçten anlıyordu. Ondan sızan güç, sanki bir sobanın yanında ısınıyormuşçasına şiddetli ve yakıcıydı. Bu da savaşçının bir kez duraksamasına neden oldu. Sonra da kısa bir lanet okudu. Neden bu kadar zorluyor!

Ciğerlerinin sınırlarını zorlayacak derin bir nefes aldı Savaşçı. Savaş Meleği'nin Kılıcı'nı sıkıca sarındığı kınından çekip çıkardı ve son kez, bir dua okudu. İnancı sonsuzdu ve bu melek, inanca karşı geliyordu. Onu yok etmesi gerekiyordu. Tıpkı diğer Lucifer yanlısı melekler gibi... Kat hükümdarları gibi.

Elini kaldırdı ve silahı meleğin kalbine doğrulttu. Kalbi delice çırpınıyor ve savaşçıyı iyice telaşa sokuyordu. Soğukkanlı ol, diye düşündü tek bir nefeste. Sürekli kendisine söylediği sıradan bir cümleydi. Fakat bu sefer işe yaramıyordu. Ne haltlar dönüyor böyle!

faith -düzenlemede-Where stories live. Discover now