F/ Elli

978 293 3
                                    

İyi Bölümler :)

İnstagram; ki.vara / faithhofficial

°Vara

---

Laurita

Antrenmana hazırdık ve takımlara ayrılıyorduk. Melekler gelmişti. Japonya'dan gelen elfler ise dediklerimizi uyguluyordu. Yorumda bulunuyorlar ve daha iyisini söylediklerinde geri çevirmiyorduk. Çünkü bazen gerçekten güzel fikirler sunuyorlardı. Geri çevirmek mantıksızdı.

Silahlananlar arasında çeşitliliği görünce kaşlarım çattım. Bir çiftte keskin nişancı silahı vardı. Onu gördüğümde kız gülümsedi ve silahı salladı. Sarı uzun ve düz saçları vardı. Keskin yüz hattı yoktu ama çekik gözlerini güzel bir makyajla belirginleştirmişti. Siyah savaş kıyafeti vücudunu çok güzel sarıyordu ve güzel hatlarını çıkarıyordu. Yanındaki çocuk ise kapüşonlu giymiş ve kafasını örtmüştü. Patlıcan moru saçlarının uçları görünüyordu ve kapüşonlusunun sonunda, ellerinde parmaksız eldiven vardı. İfadesi öyle ciddiydi ki ona bakmak tüylerimi ürpertiyordu. Zaten onunla göz göze geldiğimizde ifadesinde bezmişlik görünce bakışlarımı kaçırdım. Ama silahı tutuş şekli ve ciddiyeti beni hem mutlu etti hem de tedirgin. Ruhu emilmiş gibiydi ve öldürürken gözlerini kırpacak türden biri değildi.

Sarışın kızın yanına bir çocuk yaklaşınca tek kaşım kalktı. İkiz olmalıydılar yoksa bu benzerlik normal değildi. Kızınkiler gibi sarı saçları vardı, ortadan ayırmıştı ve biraz uzun, düzdü. Kızınkiler gibi koyu kahve gözleri vardı ama ondan farklı olarak gözleri iriydi. Yüz şekli ise daha yuvarlaktı. Boyu zaten ondan oldukça uzundu ama kız bundan etkileniyormuş gibi değildi. Ona bakarken gayet sanki aynı hizada gibilerdi. Bir anda çocuk kısalıyordu sanki.

Phelps yanıma geldi. "Hazırız." dediğinde başımı salladım. O sırada bir çocuk geldi. Saçlarının üstünü arkaya yatırmış, çekik gözlü ve yuvarlak yüzlü bir çocuk bize yaklaştı. Kollarını birbirine dolayıp gözlerini kıstı. Zaten çekik olan göz daha da çekilmiş gibi görününce kaşlarımı çatarak ona baktım. Phelps'in onu taşlar gibi bakışını da görebiliyordum. "Ne oldu?" dedi en sonunda çocuğa.

Çocuk eğildi ve kulaklarına baktı. "Melek olduğuna inanmıyorum. İspatla!" dedi. Güldüğümde bize dönen bakışları da yakaladım. Phelps'e baktı, ellerimi kaldırdım ve bir adım çekildim. Melek kollarını onun gibi birbirine doladığını gördüm. Sonra sırıttı ve bir hava akımı oluşturdu. Önünde duran elf bir an dengesini kaybedip arkaya doğru geriledi ve şaşkın gözlerle karşısındaki meleğe baktı. Phelps bir hava akımı daha oluşturdu ve sadece yarım metre havalandı. Ben gülerken elfin arkasında duranların şaşkın bakışlarını gördüm. Çocuk dikleşti ve tekrar Phelps'e baktı. "Kanatların nerede?" Melek omuz silkti ve arkasına döndü. Kesik kıyafetinin kanat kısmında gördüğümüz tek şey sırtıydı. "Burada, sadece insanlar göremez."

Arkada duran, tüyler ürperten çocuk başını yana yatırdı. Belli ki önündekinden meleği göremiyordu. "Ama biz insan değiliz." dedi. Melek güldü ve ona imalı bir bakış attı. "Bizden daha çok insansınız." dediğinde çocuğun sert bakışlarının artışını yakaladım.

Herkes çağırıldığında konuşma kesildi, kısa komutlar verildi ve gruplara dağıldı. Ben gizlenirken yanımda da bir Japon elf daha vardı. Bana bakmadan konuştu. "Jin." Anlamadığımı kavradığında da döndü ve göz devirdi. "Adım Jin." dedi. Turuncu uzun saçları ve kâkülü vardı. Yüzü yuvarlak gibiydi ve yanakları çıkıktı. Gülümsedim ve "Laurita." dedim. Başını salladı ve kısa el komutlarıyla birlikte yerimizden çıkıp bir sonraki engele gittik. Başımı uzattığımda Zack pembe saçlı bir kızla mücadele ediyordu. Ona yardım etmek için çıkacaktım ki yanımdaki beni durdurdu. "O hallediyor."

Haklıydı da. Zack kızı serdi ve usta bir şekilde gizlendi. Yorumda bulunmadım ama yanımdaki kızın güldüğünü işittim. Tabii, bunun yanında arkamızdan sesler duyduk. Ben sırtımı ağaca dönüp kılıcımı çektim. Arkamda iki kılıcı havaya kalkmış şekilde bir Japon elf gördüm. Bizim takımda değildi. Nazomi'ydi. Kız saçlarını toplamıştı ve iki uzun kılıcı beni işaret ediyordu. Tek kaşım havada ona baktım. İki kılıcı birlikte kullanmak mı?

Yanımdaki kızdan çıt çıkmıyordu. Gitmiş olabileceğini bile düşünmeye başlamıştım ki karşımdaki kız saldırmaya başladı. İki kılıcı öyle ustaca kullanıyordu ki tekiyle ona yetişmek imkânsızdı. En sonunda birini elimdekini attı ve diğeriyle bana saldırmaya devam etti. Asla kendinden şüphelenmiyordu. Bir an gerçekten vücudumu kılıçla deleceğini düşündüm. Hoş, bunu bir direkle tecrübelemiştim ama kılıçla tekrar tecrübelemek gibi bir düşüncem yoktu. Bu yüzden var gücümle kaçtım. Kız hafifçe bağırarak saldırdı ve ben son anda kaçmayı başararak kızın kılıçlarını ağaca saplamasına neden oldum. Onu öyle derin saplamıştı ki yere düşmüş bir şekilde ona baktım. Kız kılıca bakıp güldü. "Eh, boş elle devam edeceğiz demektir." dedi. Ellerini yumruk yapıp bana döndü. Kılıcı işaret ettim. "Bana gelebileceğini düşündüm mü?" Elini salladı. "Kurtulurdun." Tabii.

O tekrar çıplak elle savaşmaya dönünce yuvarlandım ve ayağa kalktım. Kız bana doğru koştu ve bir yumruk savurdu. Anında kolunu yakaladım, döndürdüm ve çektim. Sırtımdan önüme doğru yuvarlanınca dizimi sırtına koyup tamamen yere mıhladım. En son başımı kaldırdığımda birlikte saklandığım kızın silahıyla bizi nişan aldığını gördüm. Ona baktığımda durdu ve silahı indirdi. "Biraz daha gecikseydin onu vuracaktım."

Ayağa kalkıp elimi belime koyup, "Sizler gerçekten antrenmanda birbirinizi yaralıyor musunuz?" Kız omuz silkince Kaşlarım kalktı. "Ciddi misiniz?" Nazomi de ayağa kalkınca kız üstünü silkeledi. Saçını hafifçe düzeltti ve bana baktı.

"Usta Ronin bunu sakıncalı görmüyor. Sonuçta savaşa hazır olmak için antrenman yapıyoruz." dedi. Usta Ronin? Onların kültüründe mi böyleydi yoksa bu biraz abartılı mıydı?

Ağzımı açıp konuşacaktım ki biri seslendi. Gytha.

"Laurita!" Kız bir hışımla indi ve kolumu yakaladı. Daha önce melek varlığını sadece Phelps'ten gören elfler şaşkın bir şekilde kıza baktı. Ama Gytha bunu umursamadı. Beni çekiştirmeye ve hafif hafif havalanmaya devam ediyordu.

Onu inkâr etmeye çalışsam da dinlemedi ve beni yaka paça oturma alanına götürdü. Herkes oradaydı. Gerçekten mi? Bunca zaman ben ölesiye boşuna mı kılıçla savaşıyordum!

Odaya girdiğimde terli bir şekilde oturan meleğin önündeki Farly'yi gördüm. Beni görünce ifadesindeki aşırı endişeyi yakaladım. Ona doğru ilerledim. Cadby oturmuş, dirseklerini dizlerine yaslamış, elini başına koymuştu. Gözlerini yere dikmişti ama gördüğünün halı olmadığı belliydi. Beni görünce gözleri arkamdaki Gytha'ya kaydı. Kız Farly ile aramızdan geçip melek çocuğun yanına oturdu. Bakışlarını ona dikti. Kolunu öyle sıkı kavramıştı ki tuttuğu yerler beyazlamıştı. Büyük bir haberin geldiği apaçık ortadaydı.

Çocuk derin nefes aldı. "Amerika'daki üsse gittim. Gördüklerimden asla hoşnut olmayacaksınız." Kalbimin gümbür gümbür atışları canımı yakıyordu. Bu sırada odaya giren Ronin ve Morris bile gelen meleği ciddiyetle dinliyordu.

Ellerini birleştirdi ve hepimizde göz gezdirdi. "Oraya vardığımda Perses oradaydı. Faith..." Kaşlarını çattı. "Faith'ı taşıyordu ve yanlarında da Bard'ı sürüklüyorlardı."

Herkesin nefesi kesildi. Çocuk devam etti. Bakışları Gytha'ya kaydı. "Kyne oradaydı."

Gytha dondu. Elini çocuktan çekti. Meleklerden uğuldamalar geldi. Kaşlarımı çattım. "Kyne?" Kız bana baktı. Durdu.

"Babam."

---

Eğer bu yazıyı Wattpad harici bir yerde okuyorsan kötü amaçlı yazılım saldırısı riskinde olabilirsin. Eğer hikayeyi orijinal halinde ve güvenli bir şekilde okumak istiyorsan Wattpad'de @varai_ isimli profilden ücretsiz okuyabilirsin. Teşekkür ederim.

---

Bölüme 10 üzerinden puan verebilseniz, kaç verirdiniz?

Yorumlarda buluşalım :)

İnstagram; ki.vara / faithhofficial

°Vara

faith -düzenlemede-Where stories live. Discover now