F/ Otuz Sekiz

1K 314 0
                                    

İyi Bölümler :)

İnstagram; ki.vara / faithhofficial

°Vara

---

Her şey bir anda oldu. İlk önce Gardenia, Faith'in kanadını kesmişti. Tabii, kazara olmuştu ama Faith'in ani çığlığı ile herkes şaşırmıştı. Bilinmeyen bir vücut uzvunun kanadığını görmek biz elfler için fazla inanılmazdı. Sonra tekrar kendisine geldi ve bir el daha atmak için hazırlandı. Faith'in elflere saldırışı ani olmuş, sonra da Faith tuhaflaşmıştı. Bayılmıştı ve kız salonda maç sahasından fırlayıp boylu boyunca yerde sürüklendi. Herkes şok bir şekilde kalakalmıştı ama Gytha öyle değildi. Direkt olarak ablasına gitti ve yüzükoyun yatan ablasını çevirip kucağına aldı. "Faith!"

Birkaç melek daha etraflarına toplanırken herkesten bir fikir çıkıyordu. Gytha elini ablasının alnında dolaştırıyor, çıkan tutamları arkaya atıp ablasına sesleniyordu. Lakin Faith sanki rüya görüyor gibi kapalı gözlerini hareket ettiriyordu. Terliyordu. Hem de çok terliyordu ve bu durum çok tuhaftı. Bir melek bu kadar terler miydi? Böyle bayılabilir miydi?

"Onu odasına çıkaralım." dedi Gytha ve adını Phelps gelip baygın meleğin yanına çömeldi. Kıza uzanmadan önce Faith hareketlenmeye ve anlayamadığım bir dilde bir şeyler söylemeye başladı. Gytha, sanki elinden bir yardım gelmediği için acı çekiyormuş gibi öylece kalakaldı ve bakışları başında, ayakta duran Cadby'e döndü. Gözlerindeki korku ve endişe iliklerim sızlattı.

Galiba aile olmak böyle bir şeydi. Endişeyi, korkuyu, mutluluğu ve sevgiyi böyle yaşamaktı. Biri için duygularını en içten bir şekilde yansıtmaktı. Bir ailem olmamıştı. Tabii, gökten inmemiştim ama ailemi hatırlamıyor ve onların kaybını da hissetmiyordum. Bir kardeşim de olmamıştı. Ya da bir akraba üyemle hiç tanışmamıştım. Hayatım bu üste başlamıştı ve sanırım bu üste son bulacaktı. Ama kan bağımız bile olmasa aile diyebileceğim birkaç kişi vardı.

Bard'ın elini dirseğimde hissedince irkildim ve ona öndüm. Faith'in gevelediği kelimeleri anlayamıyordum ve bunu, bu salondaki kimsenin de anlayabildiğini sanmıyordum. Sanki antik filmlerden çıkma uydurma bir dil gibiydi ve Faith konuşurken sesi de kalınlaşıyordu.

Gytha'nın bir şeyler söylediğini yarım yamalak duydum ve Phelps, kızı kucağına alıp çabucak salonu terk etti. Peşimden giden Gytha ve Cadby'nin arkasından birkaç meleğin daha havalanıp gittiğini gördüm. Liderlerini izliyorlardı ve onun için endişeleniyorlardı. Haklılardı da... Bir anda bütün sorumluluklar ve odaklar onun üzerinde toplanmıştı. Cennet ile iletişimde olmak, onun seçilmişi olmak kolay değildi. Böyle bir durumda ben ne yapardım? Bunu düşünmek bile bir şekilde tüylerimi canımı acıtacak şekilde diken gibi yapıyordu. Acaba canı acıyor muydu? Korkuyor muydu? Tam olarak görüşleri nasıl görüyordu? İçinde miydi yoksa sadece bir izleyici mi?

Morris'e olanları anlatmam gerekiyordu. Bunun gibi bir durumu görmemesi kötü olmuştu. En iyi yorumu o yapardı. Ya da Farly... Ancak ikisi de burada yoktu ve Bard ile salondan çıkıp son hız ikisinin yanına gitmekti.

Ne kadar tuhaftı. Cennet ile iletişimde olan biri, üssümüzdeydi ve bir atak geçiriyordu. İronik! Cennet atağı. Böyle düşünmek de bir şekilde insanda gülünç his oluşturuyordu. Kendinizi kötü hissettiren gülünç bir his...

Meleklerin peşinden salon çıkışına yöneldim. Arkamda Bard vardı ve bizim dışımızda harekete geçen yoktu. Tam çıkmıştım ki arkamdan biri seslendi. Yeni antrenman yapmış olmanın verdiği kızarıklık ve terle bize bakan Gardenia'yı gördüm. Kaşları ilginç bir şekilde bürünmüş, gözlerinde de endişe vardı. Ona tam döndüm. Elindeki nunchakuyu tutmuştu ve çeviriyordu. "Sence bu kanadıyla ilgili midir?" dedi. Ağzımı açtım ve bir süre kıza baktım. Suçluluk.

Tepki vermeden önce düşündüm. Omuz siltim ve ona baktım. "Bilmiyorum. Ama sanmam." Minik bir baş hareketiyle konuşmamız bitti. Ben döndüm ve üsse girdim. Bir sürüyle kızın odasına dalmak hoş olmazdı. Koridorda ilerlerken kimseye takılmıyor ve yönümüzü direkt olarak yatakhaneye çeviriyorduk. Bard'ın arada yorumda bulunduğunu duyuyordum ama ona cevap vermiyor, sadece onaylıyordum. Aklımda sadece Faith'in titreyen, terleyen ve sayıklayan hali geliyordu. Bir meleğin bu denli kötüleşebileceğini hiç düşünmemiştim. Ayrıca aklımda sadece bir soru vardı; sanrı gördüğü sırada böyle olması normal miydi? Bence değildi lakin melek biyolojisi beni her zaman hayrete düşürüyordu. Bana her şeyi sorgulamamam gerektiğini söylüyordu.

Yatakhane koridoruna girdiğimizde Faith'in odasını seçmek zor değildi çünkü gürültü, Faith'in kapısından taşıyordu. Zaten siyah kapıda asılı olan metal plakada ismi yazıyordu. İsteyen odasını bulabilirdi. Kardeşiyle birlikte kalıyordu ve içeri girdiğimizde kardeşlerin henüz yerleşmediğini anlamak zor değildi. Oda, onlara ait iz taşımıyor ve oldukça sade görünümüyle rahatsız bir görüntü oluşturuyordu. Sanki bir otel odasındaymışım gibi hissettiriyordu. Odada kalındığına dair oluşturulan tek izlenim, makyaj masasıyla yatağın üstünün dağınık olmasıydı.

"Yeter!" Gytha'nın ona yöneltilen onca sorudan sonra taşıp patladığını görmek iliklerimi sızlatmıştı. Kız bütün odayı susturdu ve sert bakışları odadakilerde dolandı. En sonunda eli dışarıyı gösterdi. "Dışarı!"

Ben odada dikilmeye devam ediyordum ve bir hareketlilik olduğunu, odanın tamamen boşaldığını hayal meyal hatırlıyordum. Bir anda odada ben, Gytha, Bard, Una ve Cadby duruyordu. Siyah düz ve uzun saçlarını toplamış olan melek oğlan oda ortasında ne yapacağına karar verememiş gibi öylece dikiliyordu. Una ise en yakın arkadaşının yanına oturmuş, endişeyle baygın meleğe bakıyordu. Faith ise hâlâ aynı durumdaydı. Gözleri sanki heyecanlı bir film izliyormuş gibi gözkapakları altında hareket ediyor, sayıklıyor ve terliyordu. Bir anda içime bir korku oturdu. Sanrı olarak tahmin ettiğim etken, eğer öyleyse, onu bu kadar kötü yapan gelecek nasıldı? Dünyayı sallayacak bir gelecekti.

Gytha odanın boşalmasından sonra rahatlayarak yatağın yanında dizlerinin üzerine indi ve ablasının elini tuttu. Derin bir nefes alıp başını öne eğdi. Öylece sadece birkaç dakika kalakaldık. O dakikalar çok uzun, uçsuz bucaksız birkaç dakikaydı. Sessizliğin yoğunluğu altında ezilmek o kadar yüksek bir ihtimaldi ki ben şimdiden ezilmeye başlamıştım. Nefes almak gittikçe zorlaşıyordu çünkü nefes seslerim odada gürültü oluşturuyordu.

Ben Gytha'ya doğru bir adım attım. Omzunu sıktım ve onunla aynı hizaya indim. Ona baktım. Gözleri beni bulduğunda soluk bir şekilde gülümsedim. "Bir şeye ihtiyacın olursa, beni bulmalarını söyle, yeter." diye sessizce konuştum. Başıyla onayladı, bir teşekkür geveledi ve hafifçe gülümsedi. Bard ile odadan çıkarken kendimi ölüm döşeğindeki bir hastanın odasından ayrılıyormuş gibi hissetmiştim. İçerideki hasta ise vücudunu kasıp kavuran bir mikroptan dolayı ölüyordu sanki.

---

Eğer bu yazıyı Wattpad harici bir yerde okuyorsan kötü amaçlı yazılım saldırısı riskinde olabilirsin. Eğer hikayeyi orijinal halinde ve güvenli bir şekilde okumak istiyorsan Wattpad'de @varai_ isimli profilden ücretsiz okuyabilirsin. Teşekkür ederim.

---

Bölüme 10 üzerinden puan verebilseniz, kaç verirdiniz?

Yorumlarda buluşalım :)

İnstagram; ki.vara / faithhofficial

°Vara

faith -düzenlemede-Where stories live. Discover now