34. İSYAN🤍

70 4 1
                                    

Her şey önce kendini sevmekle başlıyordu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Her şey önce kendini sevmekle başlıyordu.

İnsan kendini sevdiğinde Dünya'ya çok farklı bir gözle bakıyordu.

Arthur için günler acılı ve yatağa bağımlı bir hasta gibi geçiyordu. Renklerden yoksun olmak bir sanatçı için ölüm demekti. Üstelik Arthur gibi renkleri tablolarına işlerken yüreğinde hisseden bir sanatçı için... Endişeliydi, hatta endişeden çok korku dolu. Defalarca kez yazmıştı Mia'ya fakat geri dönüş alamamıştı.

Anlayamıyordu, insanlar kalplerindeki dünyanın bir gün kendi yıkımları olacaklarını bilmiyorlar mıydı? 

Onu bulmalıydı. Bulmalı ve yanından ayırmamalıydı. 

Odasının kapısı koca bir gürültüyle açıldığında irkilerek kapıya baktı. "Oğlum!" Diyerek büyük bir bağırtıyla girdi annesi odaya. "Kapıya dayandılar!" Annesinin gözlerinin içi kıpkırmızıydı. Bunu görmek onu korkuttu ama korku kalbinin acısından daha baskın gelemedi. 

"Anneciğim korkma..." Arthur annesinin ıslanmış kirpiklerine dudaklarını yasladı. İç çeken annesinin göğüs hareketleri bu küçük dokunuşuyla beraber biraz daha durulur gibi olmuştu. "Av malzemeleri nerede?" Arthur'un göğsüne yasladı başını ve yavaşça kaldırdı annesi. "Kiler kısmında."  Arthur dış kapıya varmadan kapının önündeki bağırışa kulak kesildi. Adımları aceleciydi ve kaliteli yünden yapılma halının kenar kısmına takıldı, tökezler gibi oldu. Dengesini sağladıktan sonra adımlarının hızına bir son vermeden kilere inmek için merdivene vardı.

"Aşağılık zenginler!"

"Aptal insanlar!"

"Emek hırsızları!"

"Umarım sefalet içinde sürünürsünüz!"

"Ahdım olsun bir bardak su vermeyeceğim size!"

Arthur kiler kısmına varmış olmasına rağmen sesler kulağının dibinde yankılanıyordu.

Avuçlarının arasına büyük kabzalı silahı aldığında normalde hissetmesi gereken adrenalini ve gücü hissetmedi. Oysaki silah bir insana ister istemez güç duygusunu aşılamalıydı ama Arthur için bu olmadı. Gücü hissetmiyordu aksine aciz hissediyordu. Birinin canını yakmak onu mutlu etmezdi. Aksine bu tip yollar yanlıştı.

Ne vardı da insanlar birbirleriyle savaşmak için mürekkepleri, fırçaları ve tebessümlerini kullansalar, diye düşündü Arthur William.

Halbuki tek savaş kılıçlarla ve silahlarla mı can yakardı? Diye devam ettirdi kendini. Bazı kelimeler et ete bir dövüşten bile daha fazla insanın canını yakardı. Etin zırhı ve silahı olduğu gibi kelimelerin de can yakıcı silahları vardır. Bir kurşun gibi ve hatta kurşundan da öte açılan ve hiç kapanman bir yara gibi.

Dilinin ucunda değildi ama kafasının içindeydi bu geçen sözcükler. Gerekte yoktu ya, her şey dilinin ucundayken yakmazdı bir insanı ve her sözcük zihninin esiri olurdu, ya dudaklarından dışarıya fırlar ya da sonsuza kadar zihninin içinde susar.

SATIRLARIMDAN BİR SEN GEÇTİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin