Tanrısal bakış açısıyla,
Onu görmek onu duymak demekti, onu hissetmek ve onu kalbinde yaşatmak. Aşk değildi benim ona hissettiğim. Çünkü aşk hislerimi ifade etmek için basit bir kelimeden ibaret kalırdı. Ben onun kalbine mecburdum, mecnundum*, mecrurdum* ruhum onun için yanıp tutuşuyordu ve ben onun cehenneminde yanacak bile olsam bir yudum su bile isteyemezdim. Yanmaktı bu, isteyerek ve delicesine...
*mecnun: sevda yüzünden kendini yitirmiş (kimse).
*mecrur: Çekilmiş, sürüklenmiş.
Bu satırlara Mia bir roman sayfasında denk geldiğinde düşlemişti. Aşk bir cehennem miydi ve o cehennemde bilerek yanmak mıydı? Cevabı o zaman kendi içsel dünyasında cevaplayamamıştı ancak şimdi cayır cayır yanıyordu. Aşk yanmaktı kalbe düşen o kor bir cehennem olarak karşına çıksa bile yine de aşk için orada yanmaktı. Hayatında bu kadar tehlikeli bir duygunun varlığını hiç tatmamıştı. Hiç şüphesiz en tehlikeli duygulardan biriydi.
Arthur hiç beklemediği an da kalbini fethetmişti ve yine beklenmedik bir zamanda kalp atışlarını hızlandırıyordu.
Tamamen beklenmedikti.
Nasıl anlatmalıydı onu gördüğünde kendini? Bir kez ona baktığında tüm o tablolarını kendisinde gördüğünü mü söylemeliydi? Ya da daha şairane bir şekilde sana baktığımda bir tablo görüyorum, tanrının kusursuz fırçasıyla çizilen hem kalbi hem de sanatıyla şekillenen mi demeliydi? Belki onu anlardı? Tüm dünya ona bakmasa, kimse onu anlamasa ve kimse onu beklerken tanrıya ettiği dualar gibi gözlerinden yanaklarına yağmurları akıtmasa... Sadece o olsa, gözlerinin içine baksa ve kalbi o an içinde göğüs kafesini yumruklasa...
Aisha kedilere öylesine dalmıştı ki ablasının aceleci ve komik adımlarını geç fark etti. "Ablacığım..." Dedi gülümseyerek. Küçük bir kıkırtıyı kelimelerinin bitişinde diliyle süpürmüştü. "Yine onu mu düşlüyorsun?" İçinden keşke düşleseydim diye geçirdi Mia. Tam diplerindeki evdeydi. Buraya nasıl gelmişti ve en can alıcısı da yaralı mıydı? Konuşurken nefes nefeseydi ve inliyordu. Savaşın onları da vuracağını tahmin etmesi güç değildi fakat ciddi bir şey başlarına gelsin istemezdi. Sınıfsal farklılıklarını şu son zamanlarda iliklerine kadar hissettiği doğruydu fakat kaderi alt etmek için insanlara zarar vermek yanlıştı. Bir insan kendini parlatmak için yontmalı, çalışmalı, kendini çiğneyip başarmalıydı. Hep daha üzerine koyarak...
"Bir şey yok bebeğim."
"Sen buna inandın mı kedicik?" Yavru kedinin başına küçük bir öpücük kondurdu. "Daisy sana kötü kötü bakıyor, pis cadı ne olacak?" Gerçekten de öyleydi. Kollarını birbirine kavuşturmuş uzaktan ikisini hiç hoş olmayan gözlerle süzüyordu. Anca süzerdi. Mia kendine engel olamayarak dilini çıkardı. Daisy hakarete uğramışçasına bir tepki verdi. Mırıldanırken terbiyesiz dediğini duymuştu fakat bunu umursamadı. Daisy kendisine terbiye dersi verecek en son kişi bile olamazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SATIRLARIMDAN BİR SEN GEÇTİ
Historical Fiction"O gün sana yazdığımda Arthur, bir daha hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını biliyordum..." "Satırlarım sana ise şayet yazmak, aciz kelimelerimle bile ait olmak, bir satırın içinde bile kaybolmak güzeldi..." Taşralı bir hanımefendi ve zengin bir...