58. KALP KALBE 🤍

52 3 12
                                    

****Mia'nın gözüyle

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

****
Mia'nın gözüyle...

Tek başıma başladığım bu yolu üç kişi devam ediyorduk.

Masal kitaplarındaki gibi çok yol gidip az yorgun düşmüyorduk. Büsbütün bir yorgunluktu hissettiğimiz. Geceden beri hiç mola vermemiştik. Daniel'ı her dakika kontrol ediyordum. Benim hırçın atım duygularını yüksek perdeden yaşayan biriydi. Yine kendi burnunun dikine gitmesine kaldıramazdım.

"Hanımefendi, dinlenmek için şu ağacın altı iyi görünüyor." dedi, Lee. Tüm nazikliğiyle ve kendine has ses tonuyla.

İki askerin kendi atları sağımda ve solumdaydı. Uzun boylu olanın adı Lee ona göre daha kısa boylu olan Martin'di. Uzun boylu olan ilk başta bana daha serinkanlı gelmişti fakat sohbet ettikçe tam tersi olduğu görünüyordu. Lee konuştukça sohbeti derinleşen samimi bir insandı. Martin'in daha çok dinleyici, ara sıra da lafa girip düşüncelerini belirten biraz geri planda kalmayı tercih eden birisi olduğunu anlamıştım.

Lee söylediği büyük gövdeli ağacın altına atıyla giren ilk kişi oldu. Onun atının yanına Charles'ı yönlendirdim. Dişi ata karşı samimi hareketleri vardı ve mola verdiğimizde tek başına canı sıkılmamış olurdu. Bir arkadaş yalnızlığına iyi gelirdi.

Onlara babamın yanına gittiğimizi söylemeyecektim. Cebimdeki yedek bıçağım ve ayakkabılarımın içine sıkıştırdığım bıçak hâlâ yerindeydi. Kimseye güvenmemeliydim. İnsan kendini en savunmasız bıraktığında saldırıya uğrardı.

Ağaç koskocaman gövdesiyle bir anne gibi dallanıp budaklanmıştı. Gözlerimi ağacın yapraklarının arasından gökyüzünü görebilmek için yukarıya kaldırdım. Yaprakları tatlı rüzgarın ahengiyle sallanıyor, sık sık ve birbirlerine girdiklerinden gökyüzünü görmeme engel oluyordu. Saatler geçecek ve ben hava yeniden karardığında babamın yanında olacaktım.

"Bir kadın uşak ilk defa görüyorum." dedi, Martin. Tüm sessizliği bozarak. Lee atıyla konuşuyordu ama dediklerine ve diyeceklerime kulak misafiri olacağına emindim. Hislerimiz karşılıklıydı. Her ne kadar birlikte yol alıyorsak olalım farklı yolların insanı olduğumuz açıktı. Onlar da bana güvenmiyordu, belki de babam olduğunu biliyor bile olabilirlerdi. Bunu bilmiyordum.

"Joseph'in akrabasıyım. Kimseye güvenemediğini, ailesine eğer bir şey olursa ona ulaşmam gerektiğini, bedeli ne olursa olsun ödeyeceğini söyledi. Bu sefer mektup götürmüyorum, kendim gitmem gerekti..." Uşak olduğumu sorguladıklarına göre elimde ona gitmesi gereken mektup olması gerekiyordu benim ise yanımda Arthur'a yazdığım mektuptan başka bir şey yoktu. Durumun aile ile ilgili olduğunu söylemiş olmam kendimi mecburiyetten yola çıkmış gibi göstermem içindi.

Lee kendi atı Laya'nın ve Charles'ın başını okşadıktan sonra yanımıza geldi. Üzerindeki uzun pardösü toprakta yeni bitmiş otları süpürüyordu ve gözleri değişik bir parıltıyla parlıyordu. Bu parıltı benden bir şey isteyecek bir parıltı değil, mutlu bir adamın yüzündeki ifadeydi.

SATIRLARIMDAN BİR SEN GEÇTİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin