nine

504 78 325
                                    

"Eddie... Ben sadece..."

Kelimeleri aklımda bir araya getirmeye çalışıyordum ama aslında ne söyleyeceğim hakkında en ufak bir fikrim yoktu.

Eddie hiçbir şey demeden evden çıktı. Dışarıda göz gözü görmüyordu. Yağmur çok hızlı yağıyordu. Arkasından koşuyordum.

"Bekle! Eddie dur!" Çok hızlı yürüyordu. Sonra bir kere daha bağırdım. "Bekle!"

Durmuştu ama hâlâ bana arkası dönüktü. Yanına kadar ulaştım kolundan tutup kendime çevirdim. Sonra sıkıca sarıldım. Ağlıyordum. O ise benim sarılmama karşılık vermiyordu. Bir süre sadece sarılıp öylece kaldım. Sonra oldukça soğuk ama sakin bir ses tonuyla sordu.

"Ne kadar borç?"

Ophelia: Eddie... Sana söylemek istiyordum. Senin için...

Eddie: Borç ne kadar Ophelia?

Ophelia: Elli bin. Yemin ederim bulacağım. Ne gerekiyorsa yapacağım. Hepsini senin için yaptım. Sen... Sen ölüyordun.

Sesini yükseltip kendini birkaç adım geriye attı. "Belki de ölmeliydim! Olması gereken neyse o olsaydı! Şimdi burada senin veya hepimizin canı tehlikede olmazdı! Bu kadar düşüncesiz olamazsın Ophelia!"

Ophelia: Bunu söyleme... Lütfen bunu söyleme... Şu an kızgınsın...

Eddie: Evet Ophelia kızgınım. Daha kendine ve kardeşine zor bakarken benim için para almana mı, bir sene boyunca bana yalan söylemene mi, katili bilip benden saklamana mı? Hangi birine kızgın olduğumu bile bilmiyorum. Biliyor musun... Gerçekten kalbini kırmak istemiyorum. Ben gidiyorum.

Yağmur artık saçlarını duştan çıkmışcasına ıslatmıştı. Sinirden cümlelerini seçmeye çalışıyordu. Kendimi savunacak hiçbir şeyim yoktu. Hiçbir şey.

Ophelia: Sensiz yaşayamazdım.

Eddie: Yani şimdi daha mı iyi oldu? Jackson ölüyordu! Senin evine kadar girdiler! Biliyor musun? Boşver. Şu an seni görmek bile istemiyorum. Bir süre konuşmasak iyi olur Ophelia.

Ve yürüyüp yağmurun onu içine alıp kaybolmasını izledim. Yere çöküp ağlıyordum. Arkamdan Jackson gelmişti. "Gel hadi... Gel güzelim." Ona sarılıp ağlarken beni eve getirdi. Herkes meraklı gözlerle bize bakıyordu.

"Ben hallederim. Bizi yalnız bıraksanız iyi olur çocuklar. Teşekkürler her şey için. Biriniz Eddie'nin yanına gitse iyi olur." dedi Jackson. Kendimi ıslak kıyafet ve saçlarla yatağa attım. Kaç saat ağladığımı hatırlamıyorum. Uyuyakalmışım.

Uyanınca gözümü açar açmaz evden çıktım. Eddie'nin kapısının önüne gelmiştim. Kapısını çaldım. Birkaç kere. Cevap yoktu. Sonra bendeki yedek anahtarı delikten soktum. İçeri girip bütün odalara tek tek baktım. Yoktu.

2 Gün Sonra

Hâlâ Eddie'ye ulaşamıyordum. Sürekli kapısının önündeydim. Her seferinde beni almaya başka biri geliyordu. Jackson... Steve... Jonathan... Robin... Her seferinde başka biri. Ama her seferinde bir saat sonra kendimi yine Eddie'nin kapısının önünde buluyordum. Onun bende olan kazağını üstümden çıkarmamıştım. İki gündür tek bir lokma bile yememiştim.

Yine beni almaya Steve ve Jackson gelmişti.

"Ophelia." dedi. Elinde bir çanta tutuyordu. "Bunu sana Eddie gönderdi."

Kalkıp Steve'in elindeki çantayı aldım. Ama açmamıştım. "Onu gördünüz mü!? Nasıl iyi mi!? Tanrı aşkına neden onu oyalayıp beni çağırmadınız!? Nerede şimdi!?"

Jackson omuzlarımdan tutup beni merdivenlere oturdu. "Seninle görüşmek istemiyor Ophelia. Ona biraz zaman ver."

Ophelia: Ama zamanımız yok! On gün sonra parayı vereceğim ama elimde ne para var ne Eddie. Onu düşünmekten parayı bulmaya odaklanamadım.

Steve elimdeki çantayı işaret etti: İçine baksan iyi olur.

Çantayı açtığımda tomarla para görmüştüm. Bir de not vardı. Bu Eddie'nin el yazısıydı. "Bununla borcunu kapat. Parayı vermeye sen gitme." Sadece bu kadardı...

Ophelia: Ama bu... Eddie bu parayı nereden bulmuş?

Jackson merdivenlerinde oturmuş olduğum evi işaret etti: Evi satmış.

Bu... Bu gerçek olamazdı.

Ophelia: Lütfen onu görmeme izin verin. Lütfen yerini söyleyin.

Jackson: Seni böyle görmeye dayanamıyorum. Ama gerçekten nerede olduğunu bilmiyoruz. Nereye gitti bilmiyoruz.

Jackson elimi tutup beni kaldırdı. Sonra sarıldı. Telaşlı bir şekilde geriye çekildi ev elini alnıma koydu. "Sen yanıyorsun Ophelia. Ateşin var. Hastaneye gitmeliyiz."

Bir şeyim yok anlamında kafamı salladım ve yürümeye başladım. Para çantasını yerde bırakmıştım. Steve alıp uzaklaştı, vermeye gittiğini düşündüm. Ben ise yürüyordum. Gözlerim kararıyordu.

Eddie gitmişti, belki de sonsuza kadar gitmişti. Kulağıma gelen sesler buğulaşırken yere doğru düşüyordum. Son duyduğum Jackson'ın ayaklarının hızlıca koşma sesiydi.

Partner in Crime (Eddie Munson)Where stories live. Discover now