seventeen

514 71 275
                                    


Jason Ophelia'yı koşarak kucağıma bıraktı. Sonrasında içeriye geri koştu. Kaybedecek vaktim yoktu ben de dışarı çıktım. Jackson yardım için bağırıyordu.

Ophelia'yı yere yatırıp nefesini kontrol ettim. Nefes alıyordu. Ellerimle yüzünü sildim. Hep is olmuştu. Alnını öpüp başımı başına yasladım. İtfaiye arabasının sesi uzaktan yaklaşıyordu. Kafamı yeniden yangının olduğu yere döndürdüğüm zaman Jason iki küçük kızı kucaklamış, Madison'ın koluna girmiş geliyordu.

Kasaba için kahraman olmuştu. Herkes onu alkışlıyordu. Ama ne olduğu benim için önemli değildi. Benim için önemli olan şey şu an kollarımın arasındaydı.

"Eddie." diye fısıltılı bir ses duyup kollarıma döndüm. "Burdayım bebeğim. Buradayım." Son kez dönüp Jason'a baktım. Başıyla bana selam verdi. Aynısını ben de onun için yaptım. Bu kadar dakik olması tesadüf müydü?

****

Bir ay geçmişti. Şükran gününe az kalmıştı. Geçen sene şükran günümde hastane odalarında yatıyordum. Ondan önceki sene de ailem vardı. Bu sene ne yapacağım hakkında bir fikrim yoktu. Ama son bir ayda birçok şey değişmişti. Ophelia'ya yakın olabilmek için evlerinin olduğu sokakta ev arkadaşı arayan birini bulmuştum ve ilanı havada kapmıştım. Tabi kira ve diğer giderler için geceleri bir kafede garson olarak çalışmam gerekiyordu. Aynı zamanda bu sene sonunda üniversite başvuruları yapılacaktı. Ophelia'nın bu konudaki düşüncelerini biliyordum. Ve büyükannesinin de. Bu yüzden ben de alttan kalan dersimi vermek için okuldan bir şans istemiştim. Beni zaten zar zor mezun ettikleri için önce bu fikre hiç sıcak bakmadılar. Özellikle de müdür yardımcısı Gibby. O adam tam bir pislikti.

Her neyse, haftada sadece iki gün kalan dersimi vermek için okula gidiyordum. Onun dışında da çalışıyordum. Geri kalan zamanım ise Ophelia'nın yanında geçiyordu. Kısacası hayatımı düzene sokmuştum. Gelecek hayallerim vardı. Ben de normal olabilirdim. Normal insanlar gibi üniversiteye gidebilirdim.

''Mesain bitti Edward. Artık eve gidebilirsin.''

Sesi duyduğum an dışarıyı izlemeyi bıraktım. Normalde sessiz ve kimsenin gelmediği küçük kafe şimdi daha bir sessiz, kimsesiz duruyordu. Üstümdeki garson önlüğünü askılığa asarken aklımda sadece yarın olacak sınavı nasıl yetiştireceğim vardı.

Montumu giydikten sonra kıvırcık saçlarımı zorlayarak beremin içine yerleştirmeyi başardım. Ellerimi birbirine sürttüm ve kendimi soğuk, karlı sokağa atmadan önce kendi kendime fısıldadım: ''İşte başlıyoruz, yine.''

Bazen ''Tekrardan dünü mü yaşıyorum?'' diye düşünmeden edemiyordum. Günlerim birbirine o kadar çok benziyordu ki, her sabah köpeğini yürüyüşe çıkaran adamın aslında caddenin kenarındaki evde oturan kadını dikizlemek için çıktığına yemin edebilirdim. Derin bir nefes verdim ve ağzımdan çıkan buhar gökyüzüne karışıp kayboldu. Hızlı adımlarla eve doğru yürüdüm.

Gece oldukça geç bir saatti ve ben donmak istemiyordum. Kıştan nefret ederdim, üşümekten nefret ederdim. Eve yaklaştığım sırada cebimden bir sigara çıkarıp yaktım, bağımlısı değildim, hayır. Sadece bazen beni iyi hissettiriyordu ve stresimi alıyordu. Benim kuralcı -kendisine göre mükemmelliyetçi- ev arkadaşım evde sigara içmemi yasaklamıştı. Ophelia'nın evine ve çalıştığım kafeye yakın olan ev onun evi olmasaydı, çoktan evden atmıştım.

Düşüncelerden kurtulurken ayağımın altında sigaramın sonunu eziyordum. Son bir kez daha nefesimi dışarıya verip nefesimdeki buharın kaybolmasını izlerken eve doğru adımladım.

Partner in Crime (Eddie Munson)Where stories live. Discover now