12. Yalnızlık

9.8K 310 6
                                    

Dünya'nın ne kadar karanlık bir yer olduğunu belki de yeni anlıyordum.
.

Gözlerimi bir depoda açmayı tabii ki de beklemiyordum. Etrafa baktığımda tek bir camı bile olmayan sadece kapısı olan bir yerdeyim.

Ama bir sorun vardı ki o da bir sandalyeye bağlı olmamdı. Ellerim ve ayaklarım bağlıyken ağzımda ise bir bez parçası vardı.

Yerimde ne kadar kıpırdanırsam kıpırdanayım ne elimdeki bağı ne de ayağımdaki bağı çözmeye yetmişti bu.

Tam pes ettim derken açılan kapının ardından içeri giren kişilere çevirdim bakışlarımı.

"Vay vay vay. Uyuyan güzel de uyanmış."

40'lı yaşlarının ortasında olduğunu düşündüğüm, kır saçlı, hafif kilolu ve neredeyse benimle aynı boyda olan adamın dediklerine yüzünü buruşturdum.

Önüme gelerek ağzımdaki bez parçasını çözerek çıkardı.

"Böyle daha güzelsin inan bana. Ama senin gibi bir kadına itaat eden köpekleri hiç anlamıyorum. Birde hanım ağa filan diyorlar. Kadından hanım ağa mı olurmuş canım." diyerek sırıtırken yüzünün yakınımda olmasını fırsat bilerek kafamı yüzüne geçirdim.

Bağırarak benden uzaklaşmasıyla şimdi sırıtan taraf bendim.

"Hayır yani bende senin gibi bir adamın bu kinini anlamıyorum. Söylesene sana ne yaptım." derken yüzümdeki o gülümsemeyi hiç silmedim.

Yüzündeki elini çekerek sinirle bana doğru geldi. Yüzümde patlayan tokadın etkisiyle yana düşse de o gülümsememi silmedim. Aksine birden kahkaha atarak ona döndüm. Bana delirmişim gibi bakıyordu.

"Korkuyorsun dimi. Seni de kardeşin gibi diri diri yakarak öldürürüm diye. Ondan bu kaçırmalar, bağlamalar filan."

Dediklerim ile daha da deliren piç kurusu küçücük depoda dört dönmeye başladı.

"Benim kardeşimin bir suçu yoktu. Ama sen gittin onu yaktın, öldürdün. O benim tek kardeşimdi. Anamdan babamdan kalan son parçamdı. Ama sen onu benden aldın. Bende seni yakacağım, bende seni öldürüp o ailenden ayıracağım." derken durmuş öylece bana bakıyordu.

"Sen bu dediklerine inanıyor musun gerçekten? Ha söylesene. Hadi diyelim yaptın bunları senin peşini bırakırlar mı sanıyorsun. Sen kime kafa tuttuğunun farkında değilsin belli ki."

"Yoo ben herşeyin farkındayım. Özellikle de kardeşimi diri diri yaktığının."

"Sen hâlâ orada mısın ya. Anladığım kadarıyla bilmediğin şeyler var. Ama merak etme hemen anlatabilirim." derken yüzüme onun sinir olduğu gülümsememi kondurdum. "Yusuf, yani o it kardeşin. Takıntılı piç kurusu kardeşin benim kız kardeşime, Yarenime dokundu. Benim herşeyim dediğim kızın canını yaktı. Hani dedin ya ailemden kalan tek şeydi diye. Benim kardeşimin ailesi bile yoktu. Onu koruyacak canı bile yoktu. Ama sen ne güzel gelip kardeşini savunuyorsun dimi." durup tepkisini ölçmeye çalıştım. Ama öylece inanamaz gibi dinliyordu beni. "Ben ne yaptıysam hak edene hak ettiği şekilde yaptım." diyerek sustum.

"Yalan söylüyorsun. Yalan, yalan." derken çoktan boğazıma yapışmıştı. "Sen yalan söylüyorsun. Benim kardeşim böyle birşey yapmaz."

Zor bulduğum sesim ile "Demek ki sen tek canını bile tanıyamamışsın." dediğimde daha da delirmişti. Boğazımı bırakıp tam bir kere daha tokat atacaktı ki az önce çözdüğüm ellerim ile elini tutarak büktüm ve sırtı ile göğsümü birleştirdim.

Kulağına doğru eğilip "Kime bulaştığının farkına vardığında bir daha konuşalım." diyerek tuttuğum bileğini sertçe iterek yere düşmesini sağladım.

Üstüme başıma çeki düzen vererek deponun kapısına doğru ilerledim. Zaten açık olan kapıdan çıktığım anda beni arabasına yaslanmış buraya bakan Bervan Bengi karşıladı.

Ona doğru ilerlerken "Hiç zannetmiyorum ama istediğinizi alabildiniz mi? Hayır yani böyle çocukça oyunlara gerek olduğunu da düşünmüyorum. Sorsaydınız nasıl biri olduğumu ben anlatırdım zaten." derken önüne gelmiştim.

Yüzünde tek bir mimik oynamıyor ifadesizce bakıyordu. Ama benim yüzümde içeriden çıkarken de olduğu gibi o gülümseme vardı.

Birşey demeyeceğini anladığımda yanından geçerek ağaçların arasında kayboldum.

Antep'in biraz dışında olan burası anayola çıktığım anda tanıdık gelmişti.

Konağa kadar yürümek zor olurdu ama yapacak pek de bir şey yoktu.

Yürüdüğüm esnada Antep tabelasının hemen yanında bekleyen arabaları görünce kaşlarım çatıldı. Bu kadar arabanın ve adamın burada ne işi vardı, ne olmuştu.

Adımlarımı hızlandırıp oraya doğru ilerlediğim esnada görüşüme Yasin ve yanında birkaç adam girdi.

Yanlarına doğru ilerlediğimi fark eden ve beni tanıyan adamlar ceketlerini iliklerken Yasin de görmüş olmalı ki hızla koşarak yanıma geldi.

"Hanımım siz neredesiniz. Ağam sizi göremeyince deli oldu. Konağı savaş alanı yaptı resmen."

"Yaren'in yanına götür beni. O iyi mi? Haberiniz var mı?" diye sormakla yetindim.

"Yaren Hanım da konakta hanımım."

Yasin'in kapısını açtığı arabaya geçtiğim anda Yasin de hemen sürücü koltuğuna geçerek arabayı çalıştırdı ve arkamızda bir sürü araba ile yola çıktık.
.

Konağa geldiğimiz an arabanın durmasını beklemeden yavaşladığı anda hızla indim. Koşar adımlarım ile açık olan konak kapısından içeri girdiğimde avludaki koltuklarda oturan aile üyelerini gördüm.

Beni gören Arjin Hanım tabii ki de lafını esirgemedi.

"Sonunda teşrif etti hanımefendi. Ben dedim size. Kendi kaçmıştır diye. Alın hele işte getirmiş Yasin oğlum."

"Sizden çok var Arjin Hanım. Laflarınız canımı acıtmıyor, aksine sizi gülünç duruma düşürüyor." Bakışlarımı öylece film izler gibi izleyen diğer gelinlere çevirdim. "Yaren nerede, burada olduğunu söyledi Yasin."

Gülperi yerinden kalkarak merdivenleri gösterdi ve önden yürümeye başladı. Onu takip ederek misafir odasının kapısına geldiğimiz esnada birşey demeden uzaklaşmasıyla garip bakışlarımı da ardından götürdü.

Sabır dilenerek kapıyı açtım ve içeri girdim. Yatakta öylece uzanmış ve harap olmuş Yaren'i görmemle biraz daha yıkıldım.

Yanına ilerleyerek yatağın boş kalan kısmına oturdum.

Her zaman süsü püsü çok sevdiği için yüzüne sürdüğü makyaj akmış, üstü başı dağılmıştı.

Elimi saçlarına uzatıp düzeltmeye çalıştığım esnada birden gözlerini açarak uyandı. Gözlerinde ki o korku anlaşılmayacak gibi değildi.

"Elfesya, gelmişsin." diyerek hızlıca yerinde doğruldu ve kollarını boynuma sardı. Ellerimi kaldırıp sırtına yerleştirerek bende ona sarıldım.

"Sakin ol. Ben seni bırakıp bir yere gitmem. Merak etme ama lütfen göz yaşlarını sil Yaren." derken ondan ayrılmış elimi yüzüne atarak akan gözyaşlarını silmeye çalışıyordum.

Bir anda gülerek yüzündeki ellerimi tuttu ve avuç içimi öptü.

"Seni çok seviyorum kardeşim." diyerek bir kez daha sarıldı.

Yaren yalnızdı. Yanında koskacaman bir aile de olsa kendini yalnız hissediyordu. Anne ve babası gibi sevdiklerinin de onu terk edip gideceğini düşünüyordu. Yaşadıklarının omzunda kocaman bir yük olduğunu söyler dururdu ama o yüklerden kurtulmaya hiç çalışmazdı.

Birden açılan kapı ile Yarenden ayrılıp bakışlarımı kapıya yönelttim. Nefes nefese kapıda bize bakan Adar'ın gözlerindeki korkunun sebebi neydi.

...

Kısa oldu ama idare edin lütfen.

Bölüm beklediğinizin haberini alıp yazdım hemen.

Bir dahaki bölümde görüşmek üzere.

ElfesyaWhere stories live. Discover now