Ziyaret

520 15 1
                                    

Siyah dar pantolonu, büyük postallarının içine sokmuştu paçalarını..

Onu son görüşümün üstünden biraz geçmiş olmalıydı..

Üstündeki deri ceketi ile motoruna doğru yürüyordu işte.

Meriç!

Beni görmüş, adımlarını bana doğru hızlandırmıştı.

"Ben arabada bekliyorum. " Günler sonra onu ilk kez gülümserken gördüğüm halam da o siyah filtreli camından bizi izliyordu biliyorum.

Benim aşkım neydi? Kimeydi bu kalp çarpıntısı?..

Onu her gördüğünde canının yanacağını bilmekti belki... Yine de her yerde o kara gözleri aramaktı..

Belki demek, kalbinin derinliklerinde ondan bir şeyler bulabilmek..

Saçlarına dokunmamak için kendini zor tutmak..

Dostlarının " Bugün nasılsın " sorusuna İYİYİM demek, 6 harfli 1 kelimeye binlerce anlam yükleyebilmek...

Hata yaptığını görsen de her yanlışında bir doğru aramak, onun ağladığını düşündükçe etinin koparılır gibi canının acıdığını hissetmekti en çok da....

Artık mutlu olduğunu düşünüp önüne bakmaya çalışmak, yine de her şarkıda her cümlede ondan bir anlam bulabilmek...

Göz göze geldiğinde içinin eriyeceğini bilmek, her duaya onla başlayıp onla bitirmek... En yüksek nidalarında yüreğinin ilk sesi olabilmekti....

Onun sol yanındaki insan olmadığını her bildiğinde ise binlerce parçalara ayrılıp, tekrar ve tekrar paramparça olmaktı. Gururundan ödün vermeyip ona koşup sarılamamak da var mıydı bu aşk kavramının içinde?

Böylesine ihtiyaç duyarken varlığına..

Dostlarının acırcasına her bakışı altında ezilmek, her hatırada ondan ve senden bir şeyler bulabilmek...

Yeri geldiğinde nefret etmek... ...

Başkalarını öperken, başkalarıyla sarılıp mutlu olurken sessizce güçlü durabilmek...

İstedi diye ondan vazgeçebilmek...

Adının anlamını ezberlemek, aile bireylerini kendi ailenden iyi bilmek..

Koca kahkahalarına karşılık kocaman ağlayabilmek...

İlk aşkımdı Meriç.. Evet, artık ona karşı bunları hissetmiyordum belki..Yine de yaşanmışlıklar mı denir bilmem.. Kendimi değersiz hissetmeme sebep oldu onun göz kamaştıran hali..

 Hafızamı süsleyen kan revan içindeki, göz yaşına bulanmış hatıralarım..  

Aşk neydi ki? Alışılmışlıktı bence.. Onsuzluğu bilememekti..Ama bu hayat bana en çok da yanlızlığı öğretmişti ya.. Üstüne basa basa. Kafama vura vura, yüreğim sancıya sancıya ezberlemiştim bu hissi. Geceleri sızısını hissettiğim kalbime taş basmak zorunda bırakıldım her seferinde.. Elimi tutan olsa, yarama üflese, bağrına bassa böyle doya doya, sonunda büyümez miydi duygularım? Kabuk bağladığını sandığım tüm yaralar her seferinde bir yere takılıyor, soyuluyor, içten sızlaya sızlaya daha çok yakıyordu canımı.. İyileşmek bilmez gibiydi.

Gülüşünün sebebi olmadığını bilircesine dostça bir selamlaşmaydı işte bu kalbimdeki..

"Yeni duydum, başınız sağolsun Eylül.." dedi başını öne eğerken.. 

AnnenWhere stories live. Discover now