6. Bölüm

119 6 2
                                    


Kapının önünde Mila ile beraber annemlerin eşyaları arabanın arkasına yerleştirmesini beklerken kimsenin gözlerinin içine bakmak istemiyordum. Neredeyse ağlamak üzereydim ve bunun anlaşılmasından kaçıyordum. Evde bir süre annemin ağlamasının bitmesini beklemiştim. Brice'ı koltukta yanına oturtup ellerini sıkıca tutmuştu. Ona zorlandığında onu araması gerektiğini, kendini yalnız hissetmemesini, kötü bir durum olduğunda hemen yanına gelebilecekleri ve buna benzer onlarca cümle kurmasını sessizce karşısında oturup izlemiştim. Bunun sonsuza kadar sürecek bir ayrılık olmadığının ben farkındaydım ama annem üzüntüsünden görmüyor olacaktı. Brice, sıkıldığını belli eden baş sallamaları ve göz devirmeleriyle tahmin ettiğimden çok daha uzun bir süre annemin yanında oturabilmişti. Babam, geç kalacaklarını söylemeseydi bu konuşma ne kadar daha devam ederdi düşünmek bile istemiyordum. Brice'ın gidiyor olması benim için büyük bir olay değildi.

Geçtiğimiz günler üniversite başvuruları ve gelecek kabul mektuplarını beklemekle geçmişti. İçimden henüz zamanın olduğunu söyleyip dursam da o gün gelmişti işte. Merlin, arabadan inip birkaç adım ileride herkesin hazırlanmasını bekliyordu. Ondan gözlerimi kaçırsam da bana doğru baktığını görebiliyordum.

- Her şeyi aldığınıza emin misiniz?

Gözlerinden neredeyse yaşlar akmak üzere olan anneme baktım. Brice ile birbirlerine bakıp yavaşça başlarını salladılar. Merlin ve Brice aynı üniversite hayallerini gerçekleştirememişlerdi ama ikisi de çok iyi üniversitelerden kabul edilmişlerdi. Bay Stew, Bayan Hazel ile Merlin'i üniversite kampüsüne götürürken, annem ve babam Brice'ı götürecekti ve arabalar eşyalarla yeterince doluydu. Yalnız kalmamı istemedikleri için Mila'yla beni bırakmak en doğru olandı. Bunu bilsem de ve her ne kadar Brice'ın gidiyor olmasına içten içe seviniyor olsam da bu ayrılık beni düşündüğümden biraz daha üzüyordu. Mila'yı burada bırakmak için geldiklerinde Merlin'i son kez göreceğimden emindim.

Elbette insanların üniversite için farklı şehirlere gitmesinin ne anlama geldiğini biliyordum. Annem ve babam üniversitede tanışmışlardı ve döner dönmez evlenmişlerdi. Bay Stew, bir gün Bayan Hazel'ı üniversitede olmasa da üniversite için gittiği şehirde görmüştü ve evlenmişlerdi. Brice ve Merlin'in hayatının aşkıyla da tanışacağını biliyordum. Ben çoktan tanışmış olduğumu düşünsem de, Merlin benim hayatımın aşkıydı. Bu, benimde onun için aynı anlama geldiğimi göstermezdi.

Babamın sertçe kapattığı bagaj sesiyle daldığım düşüncelerden çıktım. Annem ve Bayan Hazel gururlu gözlerle Merlin ve Brice'a bakıyordu. Bugün bütün gözlerin ikisinin üzerinde olacağını biliyordum ve daha az göründüğüm için mutluydum. Böylece üzüldüğümü kimse fark edemiyordu.

- Herkes hazır mı?

Bu kez hepimiz bu soruyu üzerimize almış olmalıydık ki hüzünlü ifadelerle birbirimize baktık. Sıra en çok korktuğum ana gelmişti. Bay Stew buraya sadece Mila'yı bırakmak için gelmiş olsa da Brice'la vedalaşmak için beklemişti. Babamın yüzündeki ifadenin aynısından Bay Stew'de de vardı- belki biraz daha fazlaydı-. İkisi de umursamıyormuş ve hayatın doğal akışlarından bir tanesini yaşıyormuş gibi görünmeye çalışıyordu ama biraz dikkatli baktığınızda gözlerinin arkasındaki üzüntüyü fark edebiliyordunuz. Muhtemelen ikisi de en büyük çocuklarının bu kadar büyümüş olmalarına inanamıyordu.

Merlin önce babama, sonra anneme sarıldı. Boynundan ayrıldığında annem Merlin'in ellerini ellerine aldı.

- Burası her zaman senin de evin. Bunu hiç unutma olur mu? Her zaman, neye ihtiyacın olursa bizi arayabilirsin. Kendine çok dikkat et, bizi habersiz bırakma olur mu?

Sevgili EmilyWhere stories live. Discover now