17. Bölüm

81 6 9
                                    


Kalp, göğüs orta boşluğunda, iki akciğer arasında bütün bedeninizden gelen kirli kanı akciğerlere ve oradan gelen temiz kanı bütün bedene dağıtan bir organ.

Kriz, bir organda birdenbire oluşan bir değişiklik. İkisi bir araya geldiğinde ise bir insanı, bir hayatı, o insana bağlı bütün hayatları birkaç saniyede bitirebiliyordu.

Annemin telefonunu açtığımda ilk birkaç saniye belki de yeni uyandığım için olanların ya da söylenenlerin nasıl olduğunu anlayamamıştım. Dudaklarından dökülen üç kelime ağladığını anlamamı sağlamıştı. "Bay Stew'i kaybettik"

Hemen geleceğimi söyleyip telefonu kapattım. Koltuğun üzerine oturup bir süre boşluğu izledim. Ne hissedeceğimi, ne yapacağımı bilmiyordum. İlk birkaç dakika hiç ağlamadan sadece oturup yerdeki halıya bakmıştım. Kalkıp kendimi doğruca duşa attım. Duştayken de garip bir şekilde düşüncelerim hala boştu. Uzun bir süre suyun altında durdum. Duştan çıktığımda üzerime siyah bol bir kazak ve siyah bir pantolon geçirdim. Telefonumu tekrardan elime alıp saçlarım hala havluyla sarılırken birkaç gün şehir dışında olacağımı belirttiğim kısa bir mesaj gönderdim. İş yerinden o an birkaç kişinin adını listeden seçmiştim ama bunu bilinçli olarak yapmadığım için hangi birkaç kişiye gönderdiğim hakkında bir fikrim yoktu. Saçlarımı kurutup sadece çantamı ve anahtarlarımı alıp evden çıktım. Çıkmadan aynaya bile bakmamıştım, sokağa çıktığım ilk birkaç dakika içerisinde belki de üzerime ceket almam gerektiğini düşünsem de geri dönmek istememiştim.

Otobüse geçtiğimde kulaklığımın çantamda olduğunu bilsem de müzik dinlemek istemedim. Yol boyunca başımı cama yaslayıp hızla geçen yolları, ağaçları ve evleri izlemeye devam ettim. Zihnimde hala ne düşüneceğim ya da ne yapmam gerektiği ile ilgili bir fikir yoktu. Gittiğimi biliyordum ama bunun sebebinin ne olduğunun hala farkında değildim belki de. İçimden bir ses bunun asla mümkün olmadığından emindi. Belki de bir rüyanın içerisindeydim ve birazdan uyanacaktım. Hayatım boyunca soğuk algınlığına bile yakalandığını görmediğim birinin öleceğine inanmak kolay değildi. Üstelik hiçbir hastalığı olmayan biri, birden bire öylece çekip gidemezdi, öyle değil mi?

Yol bir türlü bitmek bilmiyordu. Sürekli telefonumun saatine bakıyordum. İş yerine attığım birkaç mesaja gelen cevapları okumadan kapattım. O sırada Ronald'dan gelen mesaja da iş yerine attığım mesajlara benzer bir mesaj attım. Aradan birkaç dakika geçmeden beni aramıştı ama kimseyle konuşmak istemiyordum. Ne söylemem gerekiyordu? Hiçbir fikrim yoktu.

Hayatımda kaybettiğim tek kişi büyük annem olmuştu. Henüz çok küçüktüm ve bir insanın hayatımızdan tamamen gitmesinin tam olarak ne anlama geldiğini bilmiyordum. Onu bir daha göremeyecek miydim? Onu özleyeceğimi bilsem de gittiği yerde iyi olacaksa bunu sorun etmiyordum. Evde herkesin üzgün olduğunu gördüğümde belki de iyi bir yere gitmediğini düşünüp üzüldüğümü hatırlıyordum. Belki de bu daha iyi bir durumdu. Böylelikle her neredeyse mutlu olmadığı için geri dönebilirdi. Büyüdüğünüzde her şey çok farklı bir anlam kazanıyordu. İnsanların bir kez bu hayattan gittiğinde, bir daha geri dönmeyeceğini biliyordunuz. Onu ne kadar özleyeceğinizi ama elinizden hiçbir şey gelmeyeceğini biliyordunuz. Bu çaresizlik hissini büyüdükçe öğreniyordunuz.

Saatler geçtiğinde artık tanıdığım yollar, nerede olduğunu bildiğim ağaçları görmeye başlamıştım. Yaklaştığımda göğsümde büyüyen hava yastığı biraz daha şişmeye başlamıştı. Öyle ki neredeyse zorla nefes alabiliyordum. Otobüsten indiğimde elimde çantamla bir süre durdum. Yürümek istiyordum ama yürürsem geç kalabilirdim. Otobüsle çok daha kısa bir süre de gitmiş olacaktım. Acele ediyor olmam normal bir durum muydu? Bekletmek istemediğim kişi beni hayatımın sonuna kadar bekleyen olacağım bir durumda bırakmıştı. Birkaç dakika yürüyüp kendimi durakta buldum. Yıllardır bu şehre gelmiyordum ve bir gün geldiğimde sebebin bu olacağını hiç düşünmemiştim. Sevdiğim insanların hayatımın sonuna kadar yanımda olacağına dair büyük bir yalanım vardı, kendime sürekli söyleyip durduğum. Gerçeklerden kaçmak her zaman çok daha kolaydı. Gittiği andan itibaren büyük annemi ziyarete hiç gitmemiştim. Mezarlıklar çok gerçekti. Oradayken kendinizi kandırabileceğiniz hiç kaçış yolunuz yoktu. Hastaneler de aynı şekilde fazla gerçek yerlerdi ve ben ikisine de yirmi beş yıllık kısa hayatımda, gitmekten her zaman kaçınmıştım. Şimdi ise kendi isteğimle, belki de hayatımda sahip olduğum tek gerçek ailemi, Bay Stew'i uğurlamak için gidiyordum.

Sevgili EmilyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin