23. Bölüm

54 5 0
                                    

Uyandığımda üzerimde bir kırgınlık olduğunu hissettim. Son zamanlarda kendime çok iyi bakmadığımı kabul ediyordum. Dün gece olanların mutluluğu hala kalbimin içindeydi. Telefonuma baktığımda bir an hala Merlin'i göreceğimi düşünsem de görüşme kapanmıştı. Şarjımın çok az kaldığını gördüğümde, belki de Merlin'in şarjının bittiğini düşündüm. Ekranda çalan alarmı kapatıp bir süre daha uzanmaya devam ettim. Kemiklerimin ağrıdığını hissediyordum ve yutkunurken boğazımda da bir ağrı vardı. Biraz üşüyordum ve bunun ağır bir hastalığın hemen öncesi olduğunu tahmin edecek kadar çok hastalanmıştım.

Keyifsiz bir şekilde yataktan kalktığımda başımın ağrısı biraz daha artmıştı. Çok fazla uyumamıştım ve uyuyamama sebebim her aklıma geldiğinde bu durum beni biraz daha mutlu ediyordu. Hazırlanırken telefonumu şarja bırakmıştım. Bugün Merlin'in bana mesaj atacağından emindim. Dün geceden sonra her şey çok daha kolay olacaktı.

Üzerime, içinde en rahat edeceğim yüksek beli olan ve oldukça bol bir kumaş pantolon giydim. Yakalı lacivert bir kazak giydiğimde aynaya yansıyan görüntümden memnundum. Biraz makyaj yapsam da çok fazla özenmeye halim yoktu. Hasta görünüyordum ve burnum şimdiden akmaya başlamıştı. Dolabımdan en kalın ceketlerimden birini aldım. Her ihtimale hazırlıklı olmak için telefonumu şarjdan alırken, şarj aletini de çantama atmıştım. Evden çıktığımda bütün bedenimin yandığını hissetsem de bir yandan üşümeye de devam ediyordum. Kulaklığıma uzanmayı hiç düşünmeden caddeye çıktığımda geçen taksilerden bir tanesini durdurdum. Bugün yürüyecek kadar güçlü hissetmiyordum kendimi ve başımın ağrısından hiçbir sese tahammülüm yoktu. Takside, koltuğun arkasına başımı tamamen yasladım. Nasıl olduğunu anlamasam da – hareket eden bir araba ve arabanın sıcaklığından olduğunu düşünüyordum- uykuya daldığımı taksicinin ikazıyla fark etmiştim. Ofisin önüne geldiğimizi gördüğümde uyuduğum için mahcup bir şekilde özür dileyerek taksiden indim. Birkaç dakikalık uyku, hastalığın kendine biraz daha yer bulmasına izin vermiş gibi görünüyordu çünkü kendimi sabah olduğumdan daha halsiz hissediyordum.

- Sen iyi misin? Kötü görünüyorsun.

Adımlarımı yavaşlatıp sesin geldiği yöne doğru döndüm. Koridorda arkamdan yürüyen Holly'i fark ettiğimde tamamen durmuştum. Yanıma doğru yürüdüğünde gözlerimin biraz daha ısındığını hissediyordum.

- İyiyim, bir şey mi oldu?

- Önümden geçtin hızlı bir şekilde ama beni görmedin. Yüzünde solgun görünüyor.

- Biraz halsizim ama iyiyim.

İkna olmuş gibi görünmüyordu ama başını salladığında sohbetimizin bittiğini düşünüp odama doğru yürümeye devam ettim. Hastalık bütün bedenimi ele geçiriyordu ve istediğim tek şey eve gidip uyumaktı. Keyifsiz bir şekilde bilgisayarımı açtığımda beni bekleyen işlerin gözümde biraz daha büyüdüğünü hissettim. Bugün kesinlikle geçmek bilmeyecekti. Telefonumu kontrol ettiğimde hala gelen bir mesaj yoktu. Belki de Merlin'in uyanmamıştı ve onu uyandırmak istemiyordum. İkimizin de erken kalkacağını söylemişti ama erken saat kavramı herkes için aynı değildi. Elime başımı yaslayıp bilgisayardaki çizimlerin üzerinden geçmeye başladım. Gördüğüm görüntüler zihnimde bulanıklaşıyordu. Dosyalara baktığımda okuduğum cümleleri anlamakta güçlük çektiğimi fark ettim. Direnmenin bir anlamı yoktu. Bir an önce hastaneye gitmem gerekiyordu ve izin almalıydım. Böyle konularda çok iyi değildim ve her zaman ne kadar kötü hissedersem hissedeyim çalışmaya devam etmiştim. Birinin kötü olduğumu fark etmesini ve bana ısrar ederek izin vermesini beklemekle izin almak arasında düşüncelerim gidip geliyordu. Bu şekilde bir saatin geçtiğini fark ettiğimde kalmaya karar vermiştim. Gün bir şekilde bitecekti ve insanlardan yardım istememin bir anlamı yoktu. Kimseye iyilik borçlanmak istemiyordum.

Sevgili EmilyTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang