26. Bölüm

43 3 1
                                    

Merlin'in gelmeyeceğini bildiğim bir Pazar sabahına bu kadar mutlu bir şekilde uyanacağımı tahmin etmezdim. Gece uyumadan önce onun kapalı gözlerini izlemiştim. Mutlu anılarımız olduğuna bazen inanmakta zorlanıyordum. Böyle anlarda beni ikna edebilmesi için dün o uyurken telefonumdan bir ekran görüntüsü almıştım. Uyanır uyanmaz yanımda duran telefonuma uzandım. Kaydettiğim ekran görüntüsüne baktığımda yüzümde bir gülümseme oluştu. Ayrı şehirlerde, ayrı yataklarda uyuyor olabilirdik ama gözlerimizi birbirimize bakarak kapatmıştık.

Saatin on bir olduğunu gördüğümde dün gece saat kaçta uyuduğumu anımsayamadım. Epey uyumuş olmalıydım. Normalde alkol aldığımda her zaman sabah çok erken bir saatte uyanırdım. Yaptığım ilk şey hızlı adımlarla bol bol su içmek olurdu. Bugün, diğer günlerden farklı olarak uykum yoktu ve gece hiç uyanmamıştım. Eğer gözlerinizi mutlu kapatıyorsanız bedeninizin farklı bir ihtiyacı olmuyordu.

Mutfakta elimde bir bardak suyla kahvemin olmasını beklerken istemeden elimin telefonuma uzandığını fark ettim. Yaptığım tek şey Merlin'in fotoğrafına bakmak ve ekranı kapatmak olmuştu. Henüz uyanmadığını düşünüyordum. Onun uyanmasını beklerken temizlediğim evimde belki de yıllar sonra ilk defa kahvaltı yapmayı düşünüyordum. Elimdeki su bardağını bırakıp doğruca kendimi banyoya attım.

Suyun altında ne kadar kaldığımı bilmiyordum. Tek hissettiğim duygu, huzurdu. Gözlerimi kapatıp tenime değen suyun tadını çıkardım. Duştan çıktığımda telefonumdan uzun zamandır dinlemediğim eğlenceli şarkılardan bir tanesini açtım. Kendime omlet hazırlarken bir yandan müziğe kendimi bırakmıştım. Şarkı sözlerine eşlik ediyor bazen de ayaklarımla ritim tutuyordum. Mutluydum, en azından kendimi mutluluğa yakın bir duyguda hissediyordum. Ara ara telefonumun mesajlarını kontrol ediyor ve elime telefonumu aldığım için bunu bir bahane varsayarak Merlin'in fotoğrafına bakıyordum. Yetişecek bir yerim ve bugün için bir planım olmadığı için kahvaltı hazırlarken hiç acele etmiyordum. Saat öğleden sonrayı çoktan geçtiğinde kendimi kahvaltı tabağı ile birlikte koltuğa bıraktım. Sadece gözlerimin takılacağı bir görüntü olması için televizyonu açtım. Kahvaltı tabağımın yanına telefonumu bıraktım ve aslına bakarsanız gözlerim sadece telefona takılıyordu. Kahvaltımı bitirdiğimde de henüz bir mesaj yoktu. Daha fazla beklemek istemediğim için Merlin'e mesaj atmaya karar verdim.

- Uyandın mı?

- Evet, aslına bakarsan uyanalı epey oldu.

Uyandığında bana mesaj atmamasını çok fazla umursamamaya karar vermiştim. Böyle bir zorunluluk yoktu, öyle değil mi? Lise döneminde olan iki sevgili değildik. Aslına bakarsanız henüz ne olduğumuzu bilmiyordum ve bunu sormak için henüz çok erkendi.

- Nasılsın?

- İyi sayılırım, sen nasılsın?

- Bende iyiyim.

Telefonum elimde, istemeden titremeye başlayan dizimle bana farklı bir mesaj atıp atmayacağını beklemeye başlamıştım. Dün geceden önce, konuşmalarımızda ona soru sormadığım zamanlarda bana cevap vermediğini biliyordum ama dün gece aramızda gerçekten bir bağ kurulduğunu hissetmiştim. Bana kurduğu cümleler, aramızda bir büyünün olduğunu söylemesi bana bunu göstermişti. Bana âşık mıydı, henüz bilmiyordum ama Emily'nin söylediği gibi sevmiyormuş gibi görünmüyordu. Çok geçmeden telefonumun titrediğini hissettim.

- Bugün neler yapacaksın?

- Aslında bir planım yok, sanırım evde kalacağım. Sen neler yapacaksın?

- Brice'la vakit geçiririz, diye konuştuk ama henüz netleşen bir planımız yok.

Koltuğa uzanıp yüzümdeki gülümsemeyle gönderdiği mesajları okuyordum. Sanırım bazı şeyler yoluna giriyordu. Henüz tamamen her şeyin hallolduğunu düşünmüyordum elbette ama birbirimize karşı adım attığımızı hissediyordum. Bir Pazar günü normal bir şekilde sohbet edebiliyorduk. Bu istediğim iletişime en yakın yaşadığımız andı.

Sevgili EmilyWhere stories live. Discover now