16. Bölüm- 7 yıl sonra-

89 6 3
                                    


Önümdeki kalın dosyaya ve sayfalarca örneğe bakıp duruyordum. Bütün otelin sadece ışıklandırma kısmında bu kadar kafamın karışmasını anlamlandıramıyordum. Bu otel şehrin en büyük otellerinden biri olacaktı ve şirketimiz için büyük bir projeydi. Çalıştığım iş yerinde birçok mimar vardı ve henüz baş mimar olabileceğim bir iş alabilmiş değildim. Bir an önce kendimi göstermek istiyordum.

Saate baktığımda henüz işin bitmesine iki saat olduğunu gördüm ve şimdiden zamanın geçmeyeceğinden emin olmuştum. Telefonumun ekranını açıp kapattım. İçimden Bay Stew'i aramak gelse de telefonu tekrardan masanın üzerine bıraktım. Bay Stew'le son zamanlarda çok sık konuşmuyorduk. Mila kendine ait yeni bir iş kurmak istiyordu ve bütün ilgisini ve zamanını ona harcamasını anlayabiliyordum. Bir giyim markası kurmak kolay bir iş olmasa gerekti ama içten içe bu durumdan dolayı içimde bir kıskançlık vardı. Beni aramıyorsa artık bende onu aramamalıydım.

Üniversitenin herkesin hayatında birçok şeyi değiştireceğinden her zaman emin olmuştum. Üniversiteyi bitirdiğimde geri dönmeyeceğimi de biliyordum. Üniversitenin son aylarında bütün gün şehirde gezip iş aramaya başlamıştım. Başlarda hiç umudum olmasa da sonunda düşük bir maaşla başlayabileceğim bir iş bulabilmiştim. Tek hedefi geri dönmemek olan biri için yeterli bir maaştı. Mezun olur olmaz kendime tek odalı ve eşyalı bir daire bulmuştum. Normal birine göre oldukça küçük olsa da benim için yeterli alana sahipti. Paula, Joseph ve Galvin geri dönmeyi seçenlerden olmuştu. Bu şehri okula devam ettikleri sürece seviyorlardı ama belli ki yaşamak için onlara uygun bir yer değildi. Paula ve Joseph'i bir gün tekrar göreceğimi biliyordum. Paula ara sıra beni arasa da Joseph'le üç yıldır hiç konuşmamıştık.

İş aramaya başladığım okulun son aylarında Galvin'le aramız biraz açılmaya başlamıştı. Geri dönme konusunda oldukça kararlıydı ve benim kalmamı istemiyordu. Günler boyunca beni doğru ve mantıklı olanın geri dönmek olduğu konusunda ikna etmeye çalıştı. Tek başıma yaşayabileceğime inanmıyordu. Ona göre ailemin desteği ile her şey çok daha kolay olacaktı. Ailemin hiçbir konuda bana destek olmadığını bilmiyordu. Ona hiç kimse olmadan büyüdüğümü söylememiştim. Ne kadar yalnız olduğum konusunda hiçbir fikri yoktu. Onunla dönmeyeceğimi anladığında ise ikimiz içinde kaçınılmaz son gelmişti.

Ayrıldığımızda çok üzülürüm sanıyordum ama hiç ağlamamıştım. Hayatta her zaman yalnız olmaya alıştıysanız tek başına kalmak o kadar da zor gelmiyordu. Ayrıldığımızdan birkaç gün sonrasında tamamen hayatıma odaklanmıştım ve istediğim tek şey Galvin'in de mutlu bir hayat sürmesiydi. Herkes için iyi anlar ve güzel bir hayat diliyordum. Güzel şeyler çok fazla benimle muhatap olmuyordu, en azından insanlar için olmasını umuyordum.

Bilgisayar ekranımı kilitleyip masanın üzerinde duran telefonumu aldım. Çıkmama hala bir saatten fazla sürem vardı ve bu sürede biraz şirkette gezerek geçirmeye karar vermiştim. Bugün içimde tuhaf bir his vardı ve bir şeyler yapmak istemiyordum. Odamdan çıktığımda hemen karşımda duran ortak oturma alanına geçtim. Şirket kahveleri berbattı ama üç yıl boyunca içtiğim için belki de artık ilk zamanlarda olduğu gibi beni rahatsız etmiyordu. Sabahları kahvemi her zaman evden getiriyordum ama gün içerisinde yetecek kadar kahveyi yanımda taşımam imkânsızdı.

Karton bardakta aldığım kahveyle masalardan bir tanesine geçtim. Telefonumdan gelen maillere ve mesajlara baktım. Yeni bir haber ya da mesaj yoktu. Sosyal medya hesabı kullanmayı işe başladığım ilk ayda bırakmıştım. Böylece kimseden istemediğim hiçbir haberi almıyordum. Başlarda elim sürekli telefona gitse de bu da zamanla alıştığım onlarca şeyden sadece bir tanesiydi.

- Akşama bir şeyler içmeye gidelim mi? Bugün yoğun bir gündü.

Telefondan başımı kaldırdığımda karşımda elinde tuttuğu kahvesiyle Holly duruyordu. Holly, benden daha kıdemli iç mimarlardan bir tanesiydi. İşe ilk başladığımda benimle yakın olan tek kişi oydu. Zamanla tanıştığım ve vakit geçirdiğim insanlar artsa da Holly'yle her zaman çok daha yakın olmuştuk. Boyu benden biraz daha uzundu ve siyah saçları beline kadar uzanıyordu. Aynı siyahlıkta gözleri ve esmer teniyle oldukça güzel bir kadındı. Biraz bana benzediğini düşünüyordum. Görünüş olarak olmasa da, benim gibi tek başına yaşıyordu ve eğlenmeyi seviyordu. Ofisten çıktığımızda bazen sabaha kadar dans etmeye gidiyorduk ya da sarhoş olana kadar içiyorduk. Henüz yirmilerimizdeydik ve böyle anlarda genç olduğumu hissediyordum. Yirmi beş yaşının hakkını vermem gerekiyordu.

Sevgili EmilyWhere stories live. Discover now