15. Bölüm

83 6 0
                                    

Sabah gözlerimi açtığımda başucumda duran telefonumu elime aldım. Bu akşam eve dönecektim. Her zaman bu evin, benim evim olduğunu zannederdim ama gerçek böyle değildi. Artık bu ev bana ait değildi, tıpkı artık benimde ona ait olmadığım gibi.

Telefonun ekranında Jane'den gelen mesajın üzerine dokundum. Dün, yola çıkmadan hemen önce ona Noel için şehirde olacağımı bildiren bir mesaj atmıştım. Dün cevap vermemişti ama bugün attığı mesajda ailesinin evde olmadığını ve ona uğrayabileceğimi yazıyordu. Bugün planlarımda Bay Stew'i görmek olsa da, dün Bay Stew'i gördüğüm için bugün gitmeden önce eski bir arkadaşla konuşmanın iyi olacağını düşünüyordum. Üzerimi değiştirip çıkmadan önce eşyalarımı topladım. Çok fazla eşya getirmemiştim. Dün gece giydiğim kıyafetleri sırt çantama öylesine sıkıştırıp odadan çıktım. Merdivenlerden indiğimde hep alıştığım sessizlikle karşı karşıya kalmıştım. Etrafta hala dün akşamdan kalan bardaklar vardı. Annem eskisi kadar evi temizlemeye özen göstermiyor olmalıydı. Belki de ona benim dışımda kimse yardım etmediği için artık her şey çok daha zor görünüyordu gözüne. Bende yardımlarımın hiçbir zaman karşılığını görmediğim için bunu umursamamam gerekirdi. Yine de onların her geçen gün yaşlandığını görmek, farkına vardığım her an beni üzmeye devam ediyordu. Özellikle Bay Stew, ailemden çok daha büyüktü ve onun yaşlanmasından çok korkuyordum.

Evden çıktığımda güneşin olduğu gökyüzüne baktım. Üzerimdeki cekete biraz daha sarındım. Güneşe rağmen hava oldukça soğuktu. Birçok insan Noel'den dolayı en çok aralık ayını severdi. Ben her zaman sonbaharı sevsem de kıştan hiçbir zaman şikâyet etmezdim. Soğuk birçok açıdan hoşuma gidiyordu. Soğuk havalarda şehir çok daha yalnız görünürdü. Yalnızlığınıza koca bir şehrin eşlik etmesi hiç fena sayılmazdı.

Kulaklığımı çıkarıp yine lise dönemlerinde dinlediğim listemi açtım. Bu şarkıları hala ezbere biliyor olmama şaşırıyordum. Aynı şarkılarla aynı yollardan geçmek sanki zaman hiç geçmemiş, hiç üzülmemiş, hiç bu şehirden gitmemişim gibi hissettiriyordu. Bu his güzeldi. Yine de geriye dönme şansım olsaydı, bu şansı kullanmazdım.

Otobüs geldiğinde birkaç kişi dışında kimsenin olmadığını fark ettim. Noel sabahında insanların herhangi bir yere gitmiyor oluşu iyiye işaretti. Herkes ailesiyle ya da nerede mutluysa oradaydı. Bense evde olsam da yalnız kalacaktım. Başımı cama yaslayıp akıp giden sokakları izledim. Dinlediğim şarkılardan olsa gerek kendimi uyandığım andan çok daha hüzünlü hissediyordum. Jane'i gördüğümde çok daha iyi hissedeceğimden emin bir şekilde otobüsten indiğimde hava biraz daha serinlemiş gibiydi.

Caddenin sonuna kadar yürüdüğümde Jane çoktan kapının önüne çıkmıştı. Sizi soğuk havalarda kapının önünde bekleyecek kadar seven insanların olması güzel bir histi.

Jane'le bir yıldır görüşmüyorduk. Ona sıkıca sarıldığımda aslında ona ne kadar ihtiyacım olduğunu biraz daha anlamıştım. Eve girer girmez üzerimdeki montu aldı. Bana anlatacaklarını dinlemek için sabırsızlanıyordum.

Jane'in odası, benim odamın aksine çok büyüktü. Odasında kendisine ait bir banyosu bile vardı. Odasına geçtiğimizde çift kişilik yatağının üzerini kaplayan kıyafetlerine baktım. Yatağına baktığımı gören Jane çok umursamadan beni odasındaki balkona doğru çekiştirdi.

- Burada bıraktığım kıyafetlere bakıyordum. Tam olarak nelere sahip olduğumu unutmuşum. Belki içlerinden hala giyebileceğim bir şeyler vardır, diye düşünmüştüm ama hala işe yarar bir şey bulamadım.

Evden ayrılırken her şeyimi toplamıştım. Bütün kıyafetlerim birkaç kutuya sığabilmişti. Her şeyimi topladığımı zannederken aslında hiçbir şeyim olmadığını, Jane'in eşyalarını görünce fark etmiştim. Jane çok varlıklı bir aileye sahip olmasına rağmen hiçbir zaman bundan bahseden biri olmamıştı. Onunla ilk tanıştığımızda neredeyse aynı olduğumuzu düşünsem de zamanla birbirimizden çok farklı olduğumuzu anlamıştım. Benim gibi biriyle neden arkadaş olduğunu ise hala anlayamıyordum.

Sevgili EmilyWhere stories live. Discover now