08.12.2011 🖤

259 87 224
                                    



''Canavarların kalpsiz olduğunu söyleyenler, genellikle canavarın o kalbi nasıl kaybettiğini sorgulamaz. Çünkü onlara göre hiç bir neden kötülüğü yumuşatmaz.''



Su mu yoksa ateş mi ?. Seç birini.''


Deniz kokusunu ciğerlerimi doldururken, kafamı yerden kaldırarak babama baktım. Bir tarafında korumaların harladığı ateş, diğer tarafında ise sonu denizle biten bir uçurum vardı.


''İkisini de istemiyorum.'' dediğimde, sesim bile böyle bir şeyin olabileceğine inanmayıp kısık çıktı. Babamın ise yeşil gözleri öfkeyle parladı.


''Sana böyle bir seçenek sunmadım meleğim. İkisinden birini seçmelisin.'' Babamın sakin bir öfkeyle söylediği sözleri karşısında, serçe yutkundum ve bu sırada gözlerim tekrar deniz ile ateş arasında gezindi. Sonra etrafta babam için çalışan adamlara baktım. Bir çoğu gözlerini benden kaçırdı. Cam göz hariç..


Babamı kararından geri çeviremeyeceğimi bildiğim halde, son bir kez şansımı denemek isteyerek konuştum. ''Sadece küçük bir kurabiye yedim..'' Sözlerim yarıda kaldı çünkü babamın bana sunduğu seçeneklerinden birini seçmediğim her an, babam daha da öfkeleniyordu. Bunu gözlerinde görebiliyordum ve onu öfkelendirmek akıllıca değildi.


''Tatlı vücuduna sadece zarar verir ve seni güçsüzleştirir. Bu yüzden yılda sadece bir kere, doğum gününde yemelisin. Bu konuyu daha önce seninle konuşmuştum ve sende kabul etmiştin. Ama bu gün benim fark etmeyeceğimi düşünerek mutfakta ki kurabiyelerden yedin ve bu kurala sadık kalmadın. Biliyorsun meleğim, her hatanın bir bedeli vardır. Şimdi son kez soruyorum. Su mu yoksa ateş mi ?.''


Canım çok fazla kurabiye çekmişti ve eğer bir tane yersem babamın fark etmeyeceğini düşünmüştüm, ama ben kurabiyeyi yediğim sırada Cam Göz'e yakalanmıştım ve oda beni hemen babama ispiyonlamıştı. Bunu her zaman yapıyordu. Çünkü beni hiç sevmiyordu. Annemin doğum gününde benim için yaptığı kurabiyeleri hemen bitirmemeliydim..


Babamın suratına bakarken, 'Sen bana tatlılardan daha çok zarar veriyorsun baba.' demek istedim ama babamı daha fazla kızdırmamak için dudaklarımı bir birine sıkıca bastırarak sessiz kaldım ve ben susup cevap vermeyince de, babam bir anda çıplak kolumu sıkıca tuttu'' Belli ki sen karar veremeyeceksin. O zaman ben senin yerine veririm.'' dedi ve beni ateşe doğru sürüklemeye başladı. ''Baba..'' Daha öncede vücudum ateşle yakılmıştı ve o an yanan her vücut kısımlarımı bir bıçakla kopararak acıyı sonlandırmak istemiştim, ama yapamamıştım.


En kötü tarafı ise tavada kızartılmış bir et gibi kokup acı çekerken, babamın yaralarımın kaybolması için bana verdiği kremler çok yavaş etkisini gösterdiğinde, babamın sinirlenip bana tekrar ceza vermesiydi. Her cezası bir önceki cezasından daha acı verici oluyordu. Vücudumda ki yaralarımın sebebi kendisi olsa da, onları sevmiyordu ve yok olmasını istiyordu. Yaralar beni çirkin gösteriyormuş, ama melekler çirkin olamazmış.


Babam çıplak kolumu ateşe dokunduracağı sırada bağırdım. ''Suyu seçiyorum !.'' Babam durdu ve gülümseyerek suratıma baktı. Ardından kolumu bıraktı ve eliyle yanağımı hafifçe okşadı.


''Aferin benim cesur kızıma.''


İşkenceden kaçmam babamın gözünde bir korkaklıktı ve korkaklık güçsüzlüktü. Bu yüzden işkenceyi kabul etmem onu mutlu etmişti, çünkü o benim güçlü olmamı istiyordu. Babamın gülümsemesine karşılık verdim. Acı çeksem de onu mutlu etmeyi seviyordum. Uçurumun kenarına baktım. Hiç boğulmamıştım ama ateş kadar kötü olamazdı. Öyle değil mi?.


Bir kaçış yolum yoktu. Derince yutkundum ve yavaş adımlarla uçuruma doğru yürümeye başladım. Bu sırada babam gurur duyan gözlerle öne doğru attığım her adımımı dikkatlice izliyordu. Uçurumun kıyısına geldiğimde aşağıya baktım. Uçurumun dibinde bir tekne vardı. O teknenin içinde de babam için çalışan adamlar duruyordu. Ben henüz çok derinlerde yüzmeyi bilmiyorum ve o adamlarda ben ölmeyeyim diye ordaydılar. Sadece biraz boğulduktan sonra beni kurtaracaklardı ve her şey bitecekti.


İnsanlar kaç saniyede boğulur bilmiyorum ama umarım çok uzun sürmez. Yumruk şeklini alan ellerimi sıkıca sıktım. Kalbim çok hızlı atmaya başladı ama bu korktuğum için değildi. Ben genelde hiç korkmazdım. Savaş bir psikopat olduğum için benim korku duygumun olmadığını söylüyordu. Fakat babam annemi döverken, anneme bir şey olacak diye hep korkuyordum. Sadece konu kendim olunca hiç korkmuyordum. Belki de duygularımın nedeni annem olduğu için bir tek onun yanında ortaya çıkıyordular. Yada bu durumlara alıştığım için artık hiçbir şey hissetmiyordum.


Derin bir nefes alarak öne doğru bir adım daha attım. Mavi deniz ayaklarımın hemen altındaydı. Dizlerim hafifçe titrediğinde, babama kaçamak bir bakış attıktan sonra ayaklarımı taşın üzerine bastırıp titremesine engellemeye çalıştım. Babamın bacaklarımın titrediğini görmemesi gerekiyordu. Yoksa korktuğumu düşünerek kızardı...


Bazen tamda böyle anlarda, dizlerimin üzerine çökmek ve günlerce hareketsiz durarak beklemek istiyordum. Ama içimde ki ses diz çökmeme izin vermiyordu. Oda babamın tarafındaydı. Atlamak istemiyordum ama bunu yapmalıydım. Yapmak zorundaydım.

Boğulmanın ne kadar acıttığını bilmesem de, altımda uçsuz bucaksız denize bakınca yüzüm istemsizce buruştu. Ama sonra hemen gülümsedim. Ben sadece gülümseyebilirdim. Diğerleri bana yasaktı.

İleriye doğru bir adım daha attım. Artık denizle kavuşmama tek bir adım kalmıştı. Boğulmak ne kadar acı verici olabilir ki ?.Öne doğru bir adım daha attım...



O gün küçük bir kız çocuğu yavaşça katledilirken, ona bakan gözler kör ve duyan kulaklar ise sağır olmuştu. O gün deniz hırçındı çünkü istememişti içine giren küçük bedeni. Güneş bu katliama daha fazla bakamayıp batarken, ay ise görmemek için o gün çok yavaş doğmuştu. Toprak tutmak istemişti kızın bedenini ama elleri yoktu.. Deniz o gün utanarak boğmuştu o kızı. O gün o kız çocuğu boğulmanın ne kadar acı verici olduğunu anlamıştı. Ve o gün insanlık bir kere daha ölmüştü. Havada uçan kuşlar ise hiç ağlayamayan o kızın güç uğruna bir canavara nasıl dönüştürüldüğüne tanıklık etmişti...


ANLAŞMA 🖤Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin