Gelmiştim. Korkaklık başa belaydı. Nerden biliyosun diye sormayın.
Okul kapısından içeri girip ilerdeki banklardan birine oturdum. Onların lafını dinleyip okula geldiğim için kendime oldukça sinirliydim ama diğer türlü evime gelmelerine de izin veremezdim. Önümüzdeki 2 yıl annemin sorularına maruz kalmaktansa okula gelmeyi tercih etmiştim.
Bugün okula normalden daha erken gelmiştim. Biraz oturup kafa dinlemek istiyordum ama buna dahi izin yoktu. Daha ıssız diye en köşedeki banka oturmuştum ama okulun diğer tarafındaki yangın merdiveninden gelen seslerle rahatsız oluyordum. Tam kulaklığımı çıkarmış takacaktım ki merdivendekilerden Azat'ın adını duymamla nedensizce durup dinlemeye başladım.
"Abi bunu yapma!" Gelen ince ses neredeyse tanıdık gibiydi ama bir türlü çıkaramadım.
"Salak gibi onlara boyun mu eğeceğiz? Allah aşkına şu saçının haline bak ege! Yeter artık, birinin onlara dur demesi gerekiyor." Diğerine oranla daha kalın çıkan ses sitemli gibiydi.
"Abi onlara bulaşma lütfen. Sırf sana da bulaşmasınlar diye bu halde benim saçım."
"Buna gerek yoktu ege! Keşke verseydin o gün adımı da onlarla yüzleşseydim... Şimdilerde okulda bulaştıktları bir kaç kişi daha var. Gerekirse onlardan yardım isteyeceğim. Ama artık asla susup boyun eğmeyeceğim."
Salak değilsem ve yanlış anlamadıysam ince sesli çocuk geçenlerde spor odasında saçını kestikleri küçük çocuktu. O gün ısrarla vermediği isim de aslında abisiydi. Onu korumak için adını şeytan dörtlüsüne vermemişti. Abisi olacak çocukta şimdi intikam istiyor gibi sezmiştim.
Kafamı iki yana sallayarak oturduğum banktan kalktım. Böyle şeylere kafa yormak istemiyordum. Zihnin böyle şeyler için değil de sadece derslerim için çalışsın istiyordum. Son günlerde derslerimi aksatmıştım ve inanılmaz bı vicdan azabı çekiyordum. O yüzden ders başlayana kadar kütüphanede biraz ders çalışmaya karar verdim.
***
"Bulut uyan." Kolumda birinin elini hissetmemle irkilerek uyandım. Başımda dikilen biyoloji hocası ile algılarım açılırken derste uyuduğum için özür maiyetinde başımı önüme eğdim.
"Sen derslerde uyumazsın, bı sorun mu var?"
"Hayır hocam sadece biraz kırgın hissediyorum da."
"Mevsim geçişlerinde olur öyle şeyler. Kendine dikkat et ve bol bol vitamin al canım." Diyerek yanımdan uzaklaşan naif kadına tebessümle baktım. Bu hocayı gerçekten seviyordum.
Kafamı kaldırıp karşıdaki dijital saate baktığımda çoktan öğle arasına girdiğimiz gördüm. Midem guruldarken ayaklanıp kantine doğru yol aldım. Kantinden içeri girer girmez kapının karşısındaki Azat ile göz göze geldim. Ama bu bakışma uzun sürmedi çünkü ben gözlerimi çekip hemen yoluma devam ettim.
"Ben bir tane çift kaşarlı tost ve vişneli meyve suyu alabilir miyim?" Kantinci abla ortalık kalabalık olmadığı için istediklerimi çarçabuk verdi. Bende alıp rastgele köşedeki bir masaya gittim ve oturdum. Tam yemeğime odaklanmış ve yiyordum ki koca bir bağırış sesiyle tüm dikkatim kantinin ortasında duran Mert ve iri yarı yabancı bir çocuğa kaydı.
"Dikkat etsene ahmak!" Sanırım yabancı çocuk elindeki kahveyi Mert'in üstüne dökmüştü çünkü beyaz gömleği boydan boya leke olmuştu.
"Asıl sen dikkat et! Ahh kahretsin tam da kahve keyfi yapacaktım." Bu ses bana tanıdık gelirken hemen kim olduğunu anladım. Sabah Ege'nin abi diye seslendiği çocuktu. Mert duydukları ile üzerine üflemeyi bırakıp hayretle karşısındaki çocuğa baktı.
"Ne diyosun sen be! Sikerim senin kahve keyfini!" Resmen çıldırmış gibi çocuğun üstüne atladı. Boyu karşısındaki çocuktan kısa olduğu için bir kene gibi ona yapışmıştı. Ayaklarını sırtına dolayıp kollarını da boynuna dolamıştı.
"Ahhh- NAPIYOSUN LAN MANYAK!"
Sanırım onun kafasını ısırıyordu. Mert işine oldukça odaklanmış onu ısınırken çocuk tüm kuvvetiyle bir anda onu üstünden atmayı başardı. Mert sanırım yere sert düşmüş olmalı ki kafasının kuru fayansa vurma sesi kantinde yankılanmıştı.
"Tamam. Yeter bu kadar." Azat oturduğu sandalyeden kalkarken söylenmişti. Semih hemen yere eğilip Mert'in kalkamasına yardım ederken Azat ise yabancı çocuğun karşısına geçip gözlerinin içine baktı. Çocukla hemen hemen aynı boydaydılar.
"Sen kimsin de ona dokunmaya cesaret edebiliyosun?"
Ses tonu öyle eziciydi ki ben bile hissetmiştim. Ama karşısındaki çocuğa pek işlemiş gibi görünmüyordu.
"Asıl sen kimsin? Kendini tanrı mı zannediyorsun?" Gerçekten saf bir nefretle bakıyordu Azata.
"Ben kimim öyle mi? Hahahahahah."
Azat kantinin ortasında durup kahkaha atarken kantindeki herkes bende dahil onları izliyorduk. Bir anda kahkaha atmayı kesip karşısındaki çocuğun dibine girdi."Bu suratı zihnine iyi kazı aptal çocuk! Çünkü sana unutturmayacağım." Çocuk da kaşlarını çatarak son sözlerini söyledi ve kantinden çıktı.
"Göster kendini!"
Azat giden çocuğun arkasından bı süre baktı ve önüne dönerek kendisini izleyen bir dolu insana bağırdı.
"DÖNÜN LAN ÖNÜNÜZE!" Herkes gibi ben de korkarak ölüme döndüm. O kadar olaydan sonra iştahım kesilmişti ki ayağı kalkıp kantinden çıkmak istedim. Lakin önüme bir anda çıkan beden buna engel oldu.
"Nereye?" Az önceki sinirinden eser kalmamış gibi gözlerime bakan Azatla şaşırdım.
"Sınıfa." Kafamı eğmiş gözlerine bakmıyordum.
"Yemeğini yemedin." Dedi çenesiyle arkamda bıraktığım ve azıcık yediğim tostumu göstererek.
"İştahım kesildi."
"Yok öyle bişey, hadi dön ve onu bitir."
İlk kez kafamı kaldırdım ve gözlerine baktım. Ciddi miydi bu çocuk?Sanki az önce kantine götünü yırtarcasına bağıran o değilmiş gibi yemeğimi yemeni mı istiyordu. Biraz şaşırarak yüzüne baktığımda sanki gülümser gibi oldu ama kendini hemen toparladı.
"Hadi!" Sesini hafif yükselttiğinde daha fazla onunla uğraşmak istemediğim için tekrar yerime döndüm ve yarım bıraktığım tostu yemeye devam ettim.
_______________________________
Bu bölüm ilham geldi........