İlahi bakış açısı;
"Ben izin vermiyorum." Ertuğrul kesin bir dille konuştuğunda Ege bıkkınlıkla derin bir nefes aldı.
"Ben de izin almıyorum zaten abi, sadece haber veriyorum."
Ertuğrul, Ege'nin kendisine sormadan nakil vermesine acayip derecede bozulmuş ve olay çıkarmıştı. Sabahtan beri saçma bir şekilde izin vermediğini söyleyip duruyordu.
"Abinim ben abin! Bostan korkuluğu muyum? Okuldan gittikten sonra mı söyleyecektin!" Ertuğrul konuştukça sinirleniyordu.
"Ya söylemek istedim fırsat olmadı ki bir türlü."
"Ben bilmem. Benim gönlüm yok." Ertuğrul net bir sesle konuşup kafasını koridorda yürüyen insanlara çevirip Ege'yi umursamadı.
"Abii." Ege usulca abisinin koluna girip başına Ertuğrul'un omuzuna yasladığında onun nasıl gönlünü alacağını biliyordu. Ertuğrul Ege'nin şirinliklerine asla dayanamazdı. " Ya sen bu tatlı çocuğa inanmıyor musun? Gerçekten söyleyecektim diyorum. Hatta hatırlamıyor musun? O gün bahçede bir şey konuşacağım dedim sen de birden tuvalete gittin. Ben de Sen gidince buluta söyledim."
"Ha bulut da biliyor yani? Benim hiçbir sikten haberim olmasın zaten."
"Yaa abi, farkında değil misin son zamanlarda bu okul bana iyi gelmiyor. Yapamıyorum işte, kendi içimde de halletmeye çalıştım ama olmuyor. Sadece yeni bir sayfa açmak istiyorum. Benim buna bile hakkım yok mu?"
"Saçmasapan konuşma oğlum, ben hakkın yok mu diyorum! Sadece beni her konuda böyle dışarıda bırakmanız artık kanıma dokunuyor."
"Özür dilerim." Dudaklarını büzerek alttan alttan abisine baktığında sonunda iri yarı çocuğun tabularını yıkmayı başarmıştı.
"Gel buraya." Ertuğrul Ege'nin kafasına göğsüne bastırdığında aslında kardeşini anlayabiliyordu. Ama gitmesini istemiyordu.
Çocukken çok kıskanırdı küçük kardeşini... Annesi de babası da onu karşılıksız severken Ertuğrul'da durumlar öyle değildi. Annesi kendisini hiç sevmemişti mesela veya babası, o hep erkek gibi erkek yetiştirmeye çalışmıştı. Babasının yanında bırakın ağlamayı en ufak bir yorgunluk imaresi bile gösteremezdi. Çünkü bilirsiniz ya erkek dediğin yorulmaz... Hep güçlü pozları vermekten de aşırı sıkılmıştı. Ama güçlü gibi durmak zorundaydı. Yoksa şu an yanında duran babası da yok olurdu.
Ama ege'den kimse böyle şeyler beklemedi. Ne annesi ne de babası, onu hep karşılıksız sevdiler. İşte bu yüzden küçük kardeşini hep kıskansa da kıskançlık hiçbir zaman nefrete dönüşmedi. Hatta daha çok sevdi onu. Tıpkı annesi babası gibi karşılık beklemeden sevdi küçük kardeşini...
"Abii iyi ki varsın. " Ertuğrul onun lafıyla gülümseyip "Sende iyi ki varsın paşam, sende." Dedi ve daha sonra bir şeyler söyleyerek gitti.
Koridorda yalnız kalan Ege ise onu umursamadan sınıfına gidecekti ki tam o sırada merdivenden çıkan semih'i gördü. Heyecanla telefonunu kontrol edip yavaşça merdivenlere doğru yürüdü. Şimdi oyunculuk sırası ondaydı. Semihi görmemezlikten gelip yanından geçip gidecekti ki önüne geçti. Ege sabır çekerek tekrar sağa yöneldiğinde Semih yine önüne çıktı.
"Derdin ne?" Her zamanki tavırlarını takındı ona karşı. Heyecan yapıp her şeyi batırmamalıydı. Bu okuldan gidecekti ama arkasından da yangın çıkararak gidecekti.
"Nakil vermişsin." Semih kollarını göğsünde birleştirip sırıtarak konuştu.
"Aynen de sen nerden biliyorsun?" Semih onun sorusunu umursamadı.
"Lafıma geldin demek." Ege sonunda onun dilinden konuşmaya başladı. "Gitmen için illa tehdit mi etmem gerekiyordu?"
"Ben gidince Can'la mükemmel bi aşk yaşayacağını sanıyorsun dimi?"
"Sanmıyorum. Çünkü öyle olacak. Biz birbirimizi seveceğiz ve aramıza kimse giremeyecek."
"Sen öyle san. Onca yalanın ve iftiranın üstünde bir ilişki tutamayacaksın. Can günün birinde her şeyi öğrenecek. Söylediğin yalanları, bana attığın o iftirayı. Ve öğrendiği gibi seni şutlayacak. Ben bana iftira attığın gün çok ağladım Semih. O kadar insanın hakkına girdikten sonra asla mutlu olamayacaksın. Kötüler masalın sonunda mutlu olmaz Semih. Bunu sakın unutma tamam mı?"
"Saçmasapan konuşma. Can hiçbir zaman gerçekleri öğrenmeyecek. Biz birbirimizi seviyoruz ve mutlu olacağız. Ama tabi önce senin defolup gitmen lazım. "
"Ben gideceğim... Gideceğim ve benim için her şey çok güzel olacak. Ama Semih ben senin yerinde olsam benim gitmemi dört gözle beklemezdim. Sen henüz beni tanımıyorsun. Eğer ben gidersem, deprem etkisi yaratarak giderim."
Semih sonunda Ege'nin bu kadar kendinden emin konuşmasına kaşlarını çattığında bir şeylerden şüphelenmişti. Bu çocuk niye bu kadar özgüvenli konuşuyordu ki? Bir şey mi planlıyordu? Ama hayır. Bilerek yapıyordu. Sırf semih'in gözünü korkutmak için yapıyordu ama Semih bu oyunlara düşmezdi.
"Sadece bir an önce siktir git." Diyerek Ege'nin yanından geçti ve yukarıya çıktı.
Onun arkasından sırıtarak bakan Ege telefonu kendisine çevirerek ses kayıt tuşuna bastı ve durdurdu. Evet kendisi gidecekti. Ama o Semih yüzünden bu kadar acı çektikten sonra semih'in mutlu mutlu Can'ı parmağında oynamasına da izin vermeyecekti.
__________________________________
Ve eevvveeettttt
Sizce bende, onca kötülükten sonra Semih'in mutlu olmasına izin verecek göz varmı???????
