TUHAF SORGU

9.2K 594 26
                                    


Hasan'ın ısrarına rağmen tuttuğum taksiyle eve geldiğimde, bedenim sanki koşullanmış gibi uyumaya hazırlanmaya başlamıştı. Ama şu an yatağıma yatıp uyumak benim için fazla lükstü. Taksiye beklemesini rica ederek hızlı adımlarla eve girip doğrudan yatak odama girdim. Üzerimdeki elbiseden kurtulup köşeye fırlattım ve içinde kendim olduğum kıyafetlerimden çıkarıp üzerime geçirdim. Çantamın içinden çıkardığım omuz askısını boynumdan geçirip taktım. Hasan'ın teslim ettiği silahımı kılıfına yerleştirdim. Sonra da kalın bir ceket alıp çantanın içindeki gerekli olabilecek eşyalarımı çantadan çıkarıp cebime doldurdum.

Hemen ardından da hızlı adımlarla evden çıkıp beni bekleyen taksiye binip merkeze doğru yol aldım. Hala duyduklarımın verdiği stresten dolayı öfke doluydum ama bir şekilde ellerimi koydum yerde titreyişlerini hissediyordum. Böyle bir şey ilk defa başıma geliyordu. Şimdiye kadar kimse önümüze engel koymak için makamını kullanmamıştı. Tamam, peşinde olduğumuz suçlular onları bulamayalım diye bin bir türlü şey yapıyorlardı ama ilk defa merkezin içinden bir duvar örülmüştü önüme. Hem de kendi amirim tarafından.

Oysa polisliğin amacı bu değildi. Birileri evlerinde huzurla uyusun, sokağa dilediği gibi korkusuz çıksın diye biz gece gündüz çalışıyorduk. Onları tehdit eden tüm unsurların düşmanıydık. Biz halkın kötülük karşısındaki canlı kalkanıydık. Ama şimdi şerefsizin biri kimlerden arka aldığını bilmeme rağmen kanıtlayamayacağım biri, görevimi yapamayacağımı ima ediyordu. Onları yakalamamalıymışım. Buna nasıl göz yumardım? Ben bunu sessizce kabullenirsem, inandıklarım yalana dönüşmeyecek miydi? Ben bunca yıl didinip durduğum canımı dişime takarak yakaladığım o şerefsizlerin ele başlarını nasıl bırakırdım?

Bu daha fazla Gamze anlamına gelmez miydi? Daha fazla Gülden...

Hayır, buna seyirci kalmayacaktım. Ne yapılırsa yapılsın, önüme ne engeli çıkarsa çıksın durmayacaktım. Aksi taktirde Gülden değil hain olacaktım. Bunu yapmazdım. Ettiğim yeminler, kalbimde hala acısı süren o kayıp boşuna olmuş olmayacak mıydı?

" Efendim istediğiniz adrese geldik?"

Taksicinin sesiyle düşüncelerimden sıyrılıp taksimetreye baktım. Yazan ücreti cebimden çıkarıp uzattım. "üstü kalsın" dedikten sonra kapıyı açıp dışarıya çıktım. İçeride beni bekleyen durumu biliyordum ve bu gözümü korkutmuyordu.

Korkusuz adımlarla binanın içine girip kendi şubeme çıktım. Hala vücudumun çoğu yeri sızlıyordu. Başımdaki darbeden sonra eklenen fiziksel yük de eklenince başım çatlayacak derecede ağırsa da onu yok saymaya çalışarak toplantı odasına girdim. Masada eksikler vardı. Tuğba, Ali ve Yasin, önlerindeki dosyalara gömülüş bir halde otururlarken, ceketimi üzerimden sıyırıp askıya astım. Şimdi silahım oraya çıkmıştı.

" Diğerleri nerede?"diye sordum tepkisizce önlerindeki dosyalara gömülmüş olan üçlüye.

Sonunda Ali başını kaldırmış ve yüzüme bakmıştı. " Amirle birlikte sorgu odasına gittiler. Yolda karşılaşmadın mı? Kulübün sahibi yeni teşrif etti merkeze."

Kulübün sahibinden daha çok amirin onlarla oluşu dikkatimi çekmiş ve tek kelime etmeden odadan çıkıp koridorun diğer tarafında kalan sorgu odasına doğru yürümeye başladım. Kapıyı çalarak içeriye girdim. Her ne kadar bu şu durumda gereksiz olsa da burası polis merkeziydi. Bu tarz durumlar diğerleri tarafından oldukça önemseniyordu.

İçeriye girdiğimde amir, Fulya, Cihan ve Aziz'in sorgu odasını izlediklerini gördüm. Bana kısa süreli bakmışlar ancak hemen ardından önlerindeki devasa camdan içerisini izlemeye başlamışlardı. Ama amir, kendinden emin bir şekilde gülümseyerek ellerini cebine koymuş bir halde cama döndüğünde içimden güzel bir küfür mırıldandım. Beni öfkelendirmek için yaptığını biliyordum. İçeriden bir şey çıkmayacağına o kadar emindi ki zerre merak etmiyordu.

KOVALAMACA-1 SUÇLUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin