MERHABA HOŞÇAKAL

8.2K 616 36
                                    


Çalan kapının sesiyle zorlukla açtığım gözlerimle, afallamış halde salonda olduğumu fark ettiğimde hızla yattığım yerde doğrularak oturur duruma geldim. O zaman üzerimdeki yorgan aşağıya doğru kaymış ve gözlerim ayakucumda yatan ve kapının sesini duyduğunda gözlerini açmış bana bakmaya başlayan adamla göz göze geldim. Ancak kapı ısrarla çalmayı sürdürünce daha fazla burada kalmanın bir anlamı olmadığını anlayarak ayağa kalkıp gözlerimi ovuşturarak kapıya doğru yürümeye başladım.

Saatin kaç olduğunu bilmiyordum ancak benim uykum olduğuna göre çok erken bir saat olduğu ortadaydı. Uykudan dolayı dağılmış saçlarım, çıkarmadığım ceketimle kapıya doğru yürüyüp demir kapıya elimi uzatıp " Kim o?" diye seslendim. Henüz kargalar uyanmamışken kimin benim kapımda ne işi olabilirdi ki?

" Hasan" diye yanıtlayan ses tüm sinir hücrelerimi yerinden oynatmaya yetmişti. En son kapıma gelmesini beklediğim kişiydi kendisi. Defalarca kez onu reddetmiş, sırf bana ulaşamasın diye telefonlarımı kapatmış hatta tüm tanıdıklarımın bile bana ulaşmasını engellemiş olmama rağmen pes etmeden buraya gelmişti.

Sinirden sıktığım dişlerime bir de yumruklarım eklenmesine rağmen yine de anahtarı çevirip kapıyı açtım. Buz gibi hava içeriye dolduğunda ceketimin üzerimde olmasına sevinmiştim. Hasan, tüm ihtişamıyla kapımda dikilirken, ellerindeki güller hiç ama hiç umurumda olmamıştı. Bir demek gül yaptıklarının telafisi olmazdı.

" Ne işin var burada" diye sordum aksi bir sesle. Boğazına kadar çektiği ceketiyle dışarısının ne kadar soğuk olduğunu hissetmesem bile anlamamı sağlıyordu. Mahcup bakışlarla yüzüme bakarken gardımı zerre indirmemiştim. Asla da indirmeyecektim. Ona dair tüm olumlu hislerim bir hafta önce ölmüştü. Ben de ölen hislerimi fazla bekletmeden gömmüş ve bir daha gün yüzüne çıkmamasını sağlamıştım. Kemerinde duran telsizin sesi yankılandığında aklım içerideki adama kaymıştı. Acaba kendisi için geldiğini düşünüp panikleyerek yakalanır mıydı? O kadar acemi olduğunu sanmıyordum.

Ellerindeki gülleri öne doğru uzattı. " Seni görmek için gelmiştim. Bunları da senin için aldım" dedi. Öne uzatılmış kırmızı güllere bakmamıştım bile. Zerre duygu belirtisi göstermediğine inandığım bakışlarımla gözlerinin içine baktım.

" Güllerini de seni de görmek istediğimi sanmıyorum. O yüzden geldiğin yere geri dön" diyerek kapıyı kapatmak için harekete geçtim. Ama araya koyduğu ayağı nedeniyle kapı kapanmadığında yeniden kapıyı açarak ona bakmaya başladım. " Ne yaptığını sanıyorsun?" diye sordum bu kez sert bir şekilde.

" Beni içeriye de mi davet etmeyeceksin?" diye sordu içeriye girmek ister gibi öne doğru hamle yaptığında. Ancak diğer elimi kapının pervazına koyarak girişini engelledim.

" Bu evin de benim de kapılarım sana kapalı artık. Bunu ne zaman anlayacaksın?" diye sordum.

Alınmış olması umurumda değildi. Ben de çok alınmıştım onun sözlerine. Hatta alınmak değildi benim durumum. Canım yanmıştı. Hem de çok fazla. Bana güvenmeyen bir ekibin yaptıklarından çok onun inanmayışı üzmüştü beni. Şimdi eline bir demet gül alarak kapıma gelmiş ve yaptığı hatanın telafi olacağına inanmıştı. Böyle bir olasılık bile yokken onu neden evime alacaktım ki? Üstelik içeride o adam varken.

Yeniden duyulan telsiz seslerine alışkın olduğumdan benim için yok saymak kolaydı ama içerideki adamın ne düşündüğünü bilmiyordum. Benim polise haber verdiğimi düşünebilirdi." Yapma Gül, binlerce kez pişmanım. Sana inanmamak en büyük hatam oldu. Ancak olanları duyunca ne bileyim... düşündüm ki sen o adamlarla anlaştın. Onlarla çalışmaya başladın. Tüm deliller..."

KOVALAMACA-1 SUÇLUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin