Bölüm 23

2.9K 407 46
                                    

Filistin | el-Halil - Nisan 2016

Karnına demirden tırnaklar geçirilmişti. Hareket ettiğinde etine batıyor, kıpırdamadan öylece durduğunda ise iç organlarını tırmalıyordu. Buna açlık deniyor olmalı. Kaç gündür yemek yemediğini bilmiyordu. Günleri sayamıyor, onu sorgulamaya gelen askerler de bu konu hakkında bilgi vermiyorlardı. Hiç bir konuda bilgi vermiyorlar. "Bize isimleri ver" den başka bir şey söylemiyorlardı.

Elinin ulaşabileceği uzaklıktaki kovayı zayıf parmaklarıyla kavradı ve içindeki çamurlu sudan bir avuç alarak kurumuş dudaklarını ıslattı. Suyun yarısı parmaklarının arasından akıp gitmişti.
İlk zamanlarda kendisine verilen suyun bir nebze de olsa açlığını bastırması umuduyla neredeyse tamamını içiyordu. Ama bu durumları daha da kötü hale getirmekten başka bir şeye yaramamıştı. Kirli su hem midesini alt üst edip boğazında devamlı bir safra tadı bırakıyor, hem de bağırsaklarını bir enkaz haline getirerek sonu gelmeyen tuvalet sorununu doğuruyordu.

Danny'nin ihtiyaç molaları adeta birer kabustu. Askerlerin onu kollarından tutup sürükleyerek götürmesinden çok tuvaletin içler acısı durumu, onu neredeyse hiç su içmemeye sevketmişti. Artık susadığında ağzını suyla çalkalayıp tükürüyor, susuzluk dayanılmaz hale geldiğindeyse olabildiğince az miktarda içiyordu. Suyun dibine biriken ve Danny'nin tek besin kaynağı olan toprak için bile minnettardı.

Devamlı bağıran ve Danny'nin vücudundaki eziklerin sanatkârı olan askere Gürültü ismini vermişti. Diğerine göre daha kibar ve sessiz olana ise Fısıltı. Gürültü son ziyaretinde Danny'e patlak bir dudak ve sol omzuna mordan yeşile döndüğünü tahmin ettiği bir ezik hediye etmişti. Fısıltı ise onu sakince yattığı yerden kaldırıp duvardaki paslı zincirlere asmıştı. Zincirler bileklerini kesmiş, vücudunun ateşler içinde yanmasına sebep olmuştu. Danny kollarındaki acıyı hala hissedebiliyordu. Bileklerindeki kesikler zonkluyor, ufacık da olsa her hareketinde Danny'nin acıyla inlemesine sebep oluyordu. Bu en kötüsü olmalı diye düşünmüştü zincirliyken. Hayır, açlık en beteriymiş.

Bazen yumuşak bir şeylerin ayağına ve bacaklarına sürtündüğünü hissediyordu. Fareler. Fısıltı yakında onların da acıkacağını ve Danny'nin lezzetli kulaklarını kemirmek için boynuna tırmanacaklarını söylemişti. Güçlü zayıfı yer. Kendini bir fareden daha aciz hissediyordu. Bir fare olsaydım minik adımlarla yürüyüp kapı aralığından kaçabilirdim.

Büyük demir kapı kulakları sağır edebilecek bir gürültüyle açıldı. Danny adımların çıkardığı tok seslerden gelenin Gürültü olduğunu anlamıştı. Fısıltı yürürken ayaklarını yere sürürdü, ismi gibi belirsiz bir sesi vardı onların da. Gürültü ise topuğunu sertçe yere vurur, adeta güç gösterisi yapardı. 

"Acıktın mı Lerman?" Danny'e soyadıyla seslenmeyi tercih ediyordu. Sesi rahatsız edici bir şekilde neşeliydi.

Danny'nin burnunu muhteşem bir koku doldurdu. Et. Kokuya bakılırsa tavuk eti olmalıydı.
Ağzının sulandığını farketti. Duvara asılı olmadığı halde hala bileklerinde duran ağır zincirleri şıngırdatarak kalkmaya çalıştı. Doğrulurken kalçasına muhteşem bir ağrı saplanmıştı. Ama acıya dayandı ve sendeleyerek ayağa kalktı. O kadar açtı ki kalça kemiği kırılsa bile o yemeğe ulaşmaya çalışırdı. 

Gürültü, dişlerinin arasından hırlamaya benzer bir ses çıkartarak güldü ve elindeki Danny'e doğru davetkar bir şekilde uzattı. Yeşil plastiğin içinde iki adet kızarmış, yağlı tavuk parçası duruyordu. Danny tabağı almak için öne atıldı. Ama Gürültü ondan daha hızlıydı. O tabağı ıskalarken "Yoksa yemek mi istiyorsun?" diyerek tabağı arkasına saklayıp kollarını birleştirdi. "O zaman önce karşılığını vermelisin."

Cennet Rüzgarı ريح الجنةWhere stories live. Discover now