Bölüm 32

3.1K 399 32
                                    

Filistin | Nablus - Nisan 2016

Uzun zamandır kimsenin elini sürmediği kitapların üzerinde biriken toz zerrecikleri genzine kaçmıştı. Birkaç kesik öksürükle kurtulabilse de su içmeden boğazındaki rahatsızlık hissinin yok olacağını sanmıyordu. Eline aldığı belki de ellinci kitabın yapraklarını sallayıp arasına sıkıştırılmış herhangi bir not olup olmadığını kontrol ederken el ilanını andıran bir broşür sessiz bir hışırtıyla ayaklarının yanına düşmüştü. Natalie eğilip broşürü alırken aradığını bulmanın verdiği memnuniyetle sırıtıyordu. 

Bir saate yakın süredir Danny'nin odasındaki küçük kitaplığı karıştırıyordu. Kitapların geneli küçük boyutlu romanlardı. İçlerinde birkaç tane farklı Rabbi'den (Haham) Tevrat'ın ve Talmud'un yorumu niteliğinde kitap da vardı. Ama Natalie'nin aradığı şey kitaplıktaki en dikkat çekmeyecek şeye, İbranice - İngilizce sözlüğün yaprakları arasına saklanmıştı.

Broşürü incelediğinde fazla eski olmadığına kanaat getirdi. Danny Cambridge'e gitmeden önce almış olabilirdi. Üzerinde büyük harflerle "Siyonizm Yahudiliği Temsil Etmez" yazıyor, yukarıdan aşağıya doğru daha küçük harflerle uzun bir makale bulunuyordu. Natalie'nin şu an bunu okumaya vakti yoktu. Zaten babası veya Riff bu broşürü elinde görse muhtemelen yıllar önce Danny'nin aldığı cezaları alırdı. Bu yüzden bu kadar iyi gizlemiş olmalıydı. Yeşil gözleri makalenin altındaki isme sabitlendi. Hezekiel Lewis. Elindeki telefona ismin altında bulunan telefon numarasını yazarken dudağındaki kurumuş derileri dişliyordu. 

Evde yalnız olsaydı bu iş bu kadar stresli olmayabilirdi ama Riff boynuna aldığı darbeden dolayı raporluydu. Usame'nin cenazesinde aldığı darbe. Natalie cenazeden çok prostesto mitingine benzeyen yürüyüş sırasında Filistinlilerin önüne geçmeye çalışan askerlerin arasında Riff'in de olduğunu öğrenince çok şaşırmıştı. Beni orada görebilirdi. Cenazeler sloganlar eşliğinde mezarlığa kadar omuzlarda taşınırken askerler ve bir grup genç arasında tartışma çıkmış, olaylar büyümüştü. Purim sabahı kadar kanlı bir çatışma olmasa da Riff'in kaskının başından çıkmasının ardından boynuna isabet eden taşın açtığı yara ve vücudundaki ezikler olayın basit bir tartışma olmadığının göstergesiydi. 

Riff'i o halde görünce aklına Usame'nin yatağında uyuyakaldığı gün gördüğü rüya gelmişti. İsrail askerlerine taş atan gençlerin arasında birdenbire beliren Danny, sapanıyla Riff'i tam da şu an olduğu gibi boynundan vurmuştu. En zor olanı da eve döndüğünde bunları hiç görmemiş gibi davranmaktı. Daniel deliye dönmüş, Riff'e nasıl kaskını çıkarabildiğini sorup durmuştu. Şanslıydı diye düşündü Natalie. Zira yerde kanlar içinde yatarken Usame'nin ne bir kaskı, ne de kendini koruyabilecek bir silahı vardı.

Usame'yi düşününce gözlerine biriken yaşları elinin tersiyle sildi ve broşürü sözlüğün arasına sıkıştırıp aldığı yere geri koydu. Danny'nin odasından kendi odasına geçerken oturma odasında televizyon izleyen Riff'e uğrayıp "Bir şeye ihtiyacın var mı?" diye sordu tüm merhametini hissetmeye çalışarak. Ama Riff'e baktıkça gözünün önüne Usame'nin kanlı dudakları geliyordu.
Biliyorsun...kim olduğunu. Siyonist askerler.

"Babam ne zaman gelecekmiş?" dedi Riff kendini konuşmaya zorlayarak. Sesi olabildiğince çatlak çıkıyordu. Boğazı beyaz bir sargı beziyle sarılmıştı. Başında bir kaç yara bandı, kolunda ise boynundakinin aynısından uzunca bir sargı vardı. Bu hali bile onu sert ifadesinden vazgeçirmiyordu.

"Bilmem'' diye omuz silkti Natalie. "Ben dışarı çıkıyorum. İstediğin bir şey varsa alabilirim."

"Yok" deyip başını çevirdi Riff. "Ama dikkat et." Boynundaki sargının müsaade ettiği kadar hızlı hareketlerde tekrar Natalie'ye döndü. "Dışarıda canavarlar var" deyip elini boynundaki sargıya götürdü.

Cennet Rüzgarı ريح الجنةWhere stories live. Discover now