Bölüm 13

2.3K 329 32
                                    

İngiltere | Cambrige - Şubat 2016

Aylardır devam ediyordu yalnızlığı. Çevresindeki insanların sayısında kayda değer bir azalma olmamıştı belki ama Ahmed gittikten sonra Danny kendini daima yalnız hissetmişti.

Ona bu kadar kısa sürede nasıl alıştığını bilmiyordu. Arkadaş canlısı bir insan olarak bilinse de Ahmed'in asosyalliğine rağmen kendini ona bu denli yakın hissedebilmesi tuhaftı. Bazen ona hayran olduğunu düşünüyordu. Bir Filistinli olarak çektiği bunca acının arasında başarılı bir öğrenim hayatı sürdürmüş ve Cambridge gibi, çoğu insanın evlerinde rahatça oturarak bile kazanamadığı bir üniversiteyi kazanmıştı.

Bir yandan da içinde ona karşı yeşeren kırgınlığın büyümesine engel olamıyordu. Grantchester'a gittikleri günün ertesinde bir daha görememişti Ahmed'i. Devamsızlığı için endişelenip Bayan Lawrence'a kısa bir ziyarette bulunduğunda rapor alarak ülkesine döndüğünü öğrenmişti.

Bahar aylarına yaklaşmalarına rağmen İngiltere'nin serin havası haftalardır öğrencileri kolejlerin içine hapsetmişti. Nehrin etrafı da eskisi kadar kalabalık olmazdı. Yine de Danny en büyük alışkanlığından vazgeçememiş, biraz olsun huzur bulmak için Mathematical Köprüsü'ne gelmişti.

Samuel devamlı olarak derslerine katıldığı Talmud grubuyla birlikte TuBişvat gününü kutlamaya gitmiş, Danny'nin de onlara katılması için haddinden fazla ısrar etmişti. Fakat bu soğukta ağaç dikmeye gitmek Danny'nin içinden gelmemişti hiç.

''Sizlere vaadettiğim topraklara girdiğinizde orada bulduğunuz meyve ağaçlarının ürünlerinden yiyecek, yeni ağaçlar dikeceksiniz ki, sizden sonra gelecek nesiller yeşil bir dünya devralsınlar.'' diyordu Yehova onlara. Bu yüzden her TuBişvat (Ağaçların Yılbaşı) gününde dindar Yahudiler, Tanrılarının bu dileğini gerçekleştirmek için ağaç dikerlerdi.

Evlerinin bahçelerindeki meyve ağaçlarını hatırlamıştı Danny. Natalie ile birlikte diktikleri şeftali ağacını, Riff'in ''Benden başka kimse dokunmayacak'' diyerek bakımsızlıktan kuruttuğu minik vişneyi, bir de okullarının karşısındaki zeytinliği. En çok da onu hatırlıyordu. Nasıl unuturdu ki, askerlerin sırf Filistinlilere ait olduğu için kestikleri onca zeytin ağacını? Halbuki ne de çok severlerdi okul arkadaşlarıyla orada oynamayı. Zeytinliğin sahibi Mahmud amca onların ağaçların arasında koşturmalarına izin verir, onlar da hasat zamanında yaşlı adamın zeytinleri toplamasına yardım ederlerdi.

Sırf o bahçeye girdiği için babasından yediği tokadı da hatırlıyordu, daha dün gibi. Peki şimdi, kendi devletleri başka insanların ağaçlarını, sırf kendilerine ait değil diye keserken Danny nasıl başka bir ağaç dikerdi? Bir yandan öldürürken nasıl başkasını diriltmeye çabalardı? Yehova'nın onlardan istediğinin bu olduğuna inanmıyordu. Doğrusu, Danny artık neye inandığını bile bilmiyordu.

Elini ceketinin cebine attı ve kolejden çıkarken Samuel'in zorla cebine tıkıştırıp ''Bari bunları ye.'' dediği kuru meyveleri çıkarttı. TuBişvat gününden önceki akşam bir masaya oturulup meyveler yenerek dualar edilir, ilahiler söylenirdi. Danny geç saatlere kadar kütüphanede ders çalıştığı için Samuel akşamı tek başına geçirmiş yine de sabah onu bu meyvelerden mahrum etmemişti.

Parmakları arasındaki hurmayı dudaklarına götürdü ve yavaşça çiğnerken Tu Bişvat'ta hurma yenildiğinde okunan ilahiyi mırıldanmaya başladı.

''Tzadik katamar yifrach.'' (Dürüst adam bir ağaç gibidir.)

''Ke'erez bal'vanon yisgeh.'' (Ağaç gibi büyüyecek.)

''Şe-tulim be-veit Adonai, B'chatsrot Eloheinu yafri-chu yafri-chu.'' ( O uzayacak, Lübnan'daki bir sedir ağacı gibi.)

Ağaçların yılbaşının neden yapraklarını döktüğü zaman kutlandığını merak ederdi hep. Asıl kutlanması gereken en yeşil, en verimli oldukları zamanmış gibi gelirdi Danny'e. Bunu okuldaki öğretmenine sorduğunda yağmurların toprağı ve ağaçları suyla doyurması, ağaçların artık su almayı bırakıp kendi öz suları ile beslenmeye başlamalarının bu tarihte başladığını, bu sebeple TuBişvat'ın kışın kutlandığı cevabını almıştı.

Cennet Rüzgarı ريح الجنةWhere stories live. Discover now