Bölüm 24

3K 437 58
                                    

Filistin | el-Halil - Nisan 2016

Elindeki siyah  beyaz poşuyu (Arapça: Kufiyyeh) başına bağladı ve serbest kalan kısmıyla yüzünü, sadece gözleri açıkta kalacak şekilde örttü. Arka sokaktan gelen sesler gittikçe yükseliyordu. Öğle vaktinin kavurucu sıcağı göğsünden aşağı ter damlacıklarının yuvarlanmasına sebep oluyordu. Yanında gri tişörtünün boyun kısmını gözlerine denk getirip ensesinde bağlayarak yüzünü örten Eymen'e baktı. Nasser, bu haliyle bile onu ciddiye alamıyordu. "Yusuf kaç kişi getirecekmiş?" dedi, sesinin poşusunun altından güldüğünü belli etmemesini umarak.

"On sanırım."  Eymen'in sesi de yüzündeki tişörtten dolayı boğuktu.

Mecid kapıyı çalarak içeri girerken "Hazırız" dedi. Arkasında sessiz bir şekilde duran Humam gibi o da yüzünü henüz örtmemişti. Nasser eline geçirdiği tişört ve poşuları Mecid'in kucağına fırlattı. "Şunlarla yüzünüzü örtün." 

Mecid başını salladı ve heyecandan titreyen parmaklarıyla tişörtlerden birini Humam'a uzattı.
Dışarıdan bağırışmalar duyuluyordu. Diğer grup gelmiş olmalı. Aceleci tavırlarla birbirlerine sarıldıktan sonra dışarı çıktılar. Eymen, molotof kokteylleri için Nasser'in akşamdan hazırladığı cam şişelerin bulunduğu bir kutuyu taşıyordu. Nasser'in ve Humam'ın elinde uzun sapanlar vardı. Bu sapanı kullanmayı ilk öğrendiği günü hatırlamıştı. İkinci sınıfa gidiyordum.

Binayı terk ettikleri andan itibaren güneş, Nasser'in gözlerini yakmaya başlamıştı. Yanık lastik kokusu aldığını sandı ama etrafta duman yoktu. Bu iyiydi. Lastikleri ateşe vermek Nasser'in en sevdiği bölümdü. Danny'le uğradığı saldırıdan beri hiç bir eyleme katılmasına izin verilmemişti. Ömer'in görevinin kendisine devredilmesine rağmen yarasından dolayı bir kez bile görev başına gelmemişti ki, bugün ilk kez bir eylemi yönetecekti. Sokakları ne kadar özlediğini farketti. 

Ebu İbrahim'in komutası altındaki küçük direniş gruplarının merkez olarak kullandığı evden bir sokak sonra, yokuşun yukarısında gördü onları. Bir kaç zırhlı araç caddeyi kapatmıştı. Silahlarına sarılmış İsrail askerleri araçların önünde geziniyordu. Sayıları fazla olmasa da yakınlardaki karakoldan takviye gelmesi muhtemeldi. Askerlerin yüz metre ilerisine dizilmiş bir sıra araba lastiğinin etrafında ise yüzleri örtülü bir grup genç duruyordu. Nasser Eymen'e yerinde kalmasını işaret ederek gençlere doğru koştu. Onun geldiğini gören gençler de yaklaşmaya başlamışlardı.
Onlara ulaştığında "Hazır mıyız?" diye sordu nefes nefese. Yokuş çıkmak onu hep yoruyordu ki el-Halil yokuşları ile meşhurdu. 

İsmini bilmediği bir genç eliyle yolun köşesine yığılmış taş parçalarını göstererek "Hazırız inşaallah" dedi. Sesi neredeyse on beş yaşında bir çocuğa ait gibiydi ama Nasser'den on santim kadar uzundu. Bombalar için uzun boya gerek yok, keskin bir zeka yeterli diye düşünüp kendini avutmakla yetinen Nasser yolun başında bekleyen Eymen ve arkadaşlarına gelmelerini işaret etti ve gence dönerek elini sıkıp sarıldı. "Allah muvaffak etsin kardeşim." 

Eymen, Mecid ve Humam'ın da gelişiyle sayıları ona yükselmiş, Nasser'in kalbi gümbürdemeye başlamıştı. Molotof kokteyli için hazırladığı cam şişelerden birini aldı. Büyük çaplı patlamalar için en kullanışlı şişe votka şişesiydi. İki gün önce Vasîm ve Eymen yerleşimcilerin bölgesindeki bir içki dükkanını basmış, tüm votkaları alıp şişeleri boşaltmışlardı. Vasîm dükkan sahibini bir hafta içerisinde dükkanı kapatıp başka bir şeyler satma konusunda tehdit etmeyi de es geçmemişti. 

Cebinden çıkardığı çakmakla şişenin ağzına tıkıştırmış olduğu, fitil görevi gören bez parçasını ateşledi. Oldukça sakin bir tavırla lastiklere yürüdü ve şişeyi fırlattı. Birden parlayan alevler gözlerini yalamıştı. Yine de bu muhteşem görüntü ve yolun karşısındaki İsrail askerlerinin kafalarındaki komik şapkalarını tuta tuta koşuşturup bağrışmalarını izlemeye değerdi.

Cennet Rüzgarı ريح الجنةМесто, где живут истории. Откройте их для себя