Bölüm 42

2.5K 372 32
                                    

Filistin | Gazze - Haziran 2016

Herkesi sevinçle karışık bir telaş almıştı. Ramazan yaklaşıyordu ve Gazze halkı sokakları, evleri süslemeye koyulmuşlardı. Çarşının her yerine asılmış rengarenk kandiller, hilal şekillerinin süslediği kapılar "Ramadan Mubarak" yazıları ile donatılmış sokaklar Aişe'yi her ne kadar mutlu etse de içi buruktu. Annesinin ölümünden sonra bir de Ömer'in yokluğu kendisini daha da yalnız hissetmesine sebep oluyordu.

Haberi aldığı günün sabahı bir söz almıştı Ömer'den. Ramazan sonunda el-Halil'e dönmeden önce Beyrut'a, annesinin mezarını ziyarete gidecekti. Ömer'in de gelmesi için ısrar etmişti ama Ömer Filistin'den çıkmanın tehlikeli olacağını söyleyerek bunu istemeyerek de olsa reddetmişti.
Birkaç günden beri eve de pek uğramıyordu. Bazen bir saatliğine gelip birkaç parça eşya alıp Aişe'nin halini, hatrını sorup gidiyordu. "Tünellerde yardıma ihtiyaç var" demişti karısına gideceğini haber ederken. "Devamlı çöküyor, yenilerini yapmalıyız."

Aişe için bu eline silahını alıp savaş meydanında çıkmasından daha iyiydi. Gerçi Gazze ve İsrail arasındaki savaş pek de meydan savaşına benzemiyordu. O, neredeyse Lübnan'daki savaşı bile unutmuştu ki. Nereden bilecekti savaş nasıl olur? Yine de Ömer'in elinde silah yerine kazma kürek hayal edince içi daha bir rahatlıyordu. Bazen bunun gibi şeyler düşünerek günah işlediğinden korksa da hislerine engel olamıyor, bu durumdan istemsizce hoşnut oluyordu.
Ömer'in kız kardeşleri Leyla ve Selma ise Aişe'yi hiç yalnız bırakmıyor, ona sürekli Gazze'nin farklı bir yerini gezdirmek için birbirleriyle yarışıyorlardı. Leyla durmayan çenesi ve bitmek bilmeyen enerjisi ile Ömer'in el-Halil'den tanıdığı kardeşi İman'a benziyordu. Selma ise inatçılıkta Ömer'e almış çekmişti. Yine de Aişe kendini bu şehirde yalnız hissediyordu. Alıştığı şeyleri kolay değiştirebilen biri değildi zaten. Hal böyleyken nasıl olmuştu da dinini değiştirmişti, hala aklı almıyordu.

Oturur pozisyonda saatlerini geçirdiği yatağının örtüleri arasında el yordamı ile telefonunu aradı ve bulduğu gibi uzun zamandır görüşemediği ve içinde biriktirdiği her şeyi anlatabileceği tek kişi olan Tasnîm'in numarasını tuşladı. Onu en yakın arkadaşından başka kim anlayabilirdi ki?
Tasnîm onun her zaman güvendiği limanı olmuştu. Kardeşsiz geçirdiği  bunca zamanın acısını, onun kardeşten yakın davranışlarıyla çıkarmış, ne sıkıntısı varsa ona danışmıştı. Şimdi ise onun asıl kardeşiyle evli olması çok manidardı.

"Esselamu alaikum ve rahmatullah." 

"Ve alaykum selam ve rahmatullah. Aişe?" Tasnîm'in sesi hem sevinç hem de yorgunluğun tonları ile bezenmişti. 

"Evet, benim. Sesimi unutmamışsın hala?" diyerek şaka ile karışık sitem etti Aişe arkadaşına.

"Ah, kusura bakma kardeşim. Bu aralar kendime bile unutacağımdan korkuyorum." Cümlesinin sonuna kısık sesli bir kıkırdama eklenmişti. 

Aişe azar faslını bu kadar uzatmanın yeterli olduğunu düşündü. Kendisine sistem edilmesini sevmeyen biri olarak sevmediği şeyi başkasına yapmayı doğru bulmamıştı. "Nasılsın, ikizler nasıl?" Yüzünde yayılan gülümsemeye engel olamamıştı ama bu gülümsemenin kalbinde açtığı yaralar da kolay kolay kapanacak gibi değildi.

Tasnîm bir süre güldükten sonra "Hiç sorma onları, çok hareketliler. Gece uyutmuyorlar beni" dedi ve ilk soruyor yeni hatırlamış gibi "Elhamdulillah, iyi olmaya çalışıyorum" diye ekledi. "Sen nasılsın? Evliliğe alışabildin mi? Umarım Ömer iyi bakıyordur sana." 

Aişe yavaşça yutkundu ve söyleyeceği şeyleri zihninde toparlamaya çalıştı. İyi miydi gerçekten?
Sadece "Ehamdulillah" demekle yetindi. Tasnîm'in, iyi olmadığını anlamasını umarak geçirdiği birkaç saniyenin ardından "Anlaşıldı, anlat bakalım"dedi Tasnîm Aişe'nin umudunu boşa çıkarmayarak.

Cennet Rüzgarı ريح الجنةDonde viven las historias. Descúbrelo ahora