Bölüm 25

2.9K 430 76
                                    

Filistin | el-Halil - Nisan 2016

Danny olanları düşünebilmek için başını geriye attı. Ama başına o kadar çok darbe almıştı ki tüm beyin hücrelerinin cenaze töreni yapılmış gibi hissediyordu. Alnı kırışıp kafa derisi kaşlarının yukarı kalkışından ötürü hareket ettiğinde ensesi acı ile yanmaya başlamıştı.

Başını kaldırıp Gürültü'nün tam olarak seçemediği yüzüne tekrar tekrar baktı. Adamla arasında o kadar az mesafe vardı ki nefesinin dağılmış saçları arasında gezindiğini hissediyordu. Gürültü? Gerçekten bu o mu? O zalim insan gitmiş, yerine oldukça sevecen bir tavırla konuşan bu adam gelmişti.

Danny kolunu, her ne kadar üzerindeki eziklerden dolayı zonklasa da var gücüyle kaldırdı ve sıktığı yumruğunu, dizleri üzerinde doğrulup Gürültü'nün sakallarla kaplanmış çenesine indirdi.
Çok güçlü bir erkek sayılmazdı. Uzun süre amatör bir futbol takımında oynaması sayesinde bacak kasları iş görürdü. Kol kasları ise kendi başına yaptığı egzersizlerle ne kadar iyi olabiliyorsa o kadar iyiydi. Bu omuzlarla, Gürültü gibi bir adama attığı yumruğun hiç bir etkisi olmayacağını düşünürken adam sendeledi ve dizlerinin üzerinden kayıp kirli zemine düştü. Hazırlıksız yakalanmış olmalı. Aksi halde bu adamı devirmesi imkansızdı.

Parmak eklemleri acısa da, yumruğunun yaptığı şeyi görünce damarlarındaki kanın hızlandığını hissetti. Gürültü hala yerdeydi ve ağzı komik bir şekilde yamulmuştu. Üzerine çıkıp birkaç yumruk daha atmalı mıyım? Ne kadar çok hissetmek istese de, içinde ona karşı bir intikam duygusu bulamıyordu. Zaten az önce hayatı boyunca bir kere bile olsa yapmak istediği şeyi yapmış, bir İsrail askerine yumruk atmıştı. Şansını fazla zorlamaması onun yararına olurdu. Hiç zannetmiyorum ama, umarım bir dişini kırmışımdır diye geçirdi içinden.

Gürültü doğruldu, homurdanma ve kahkaha karışımı sesler çıkartıyordu. Gülüyor mu? "Ah, iyi yumruktu. Beni tanıyamadın galiba?"

Neden Arapça konuşuyor bu? Filistinlilerle yakın temasa geçen İsrail askerlerinin neredeyse tamamı Arapça bilirdi ama Gürültü'nün lehçesi fazlasıyla Gazze kokuyordu. Bu ise İsrail askerleri arasında alışıldık bir durum değildi.

"Kimsin sen?" diye sordu Danny oldukça sakin bir sesle. Belki de adamın ayağa kalkacağından korkmuştu. 

"Ebu İbrahim'in grubundan, Ömer." Güldü. "O gün tanıştığımızı sanıyordum."

Ömer?  Danny onun hakkında sadece görevden alındığını hatırlıyordu. Asık suratlı bir gençti ve oldukça güçlüydü. İstemsiz olarak Danny'nin gözleri Gürültü'nün geniş omuzlarına, kaslı kollarına kaydı. Bu kıyafetler içinde onu Ömer'e benzetemiyordu ama durup dururken neden böyle bir şey söylesindi? Hem, Danny'den gruptakilerin isimlerini işkenceyle almaya çalışan bir asker, nasıl oluyorda gruptan bir kişinin ismiyle oyun oynayabiliyordu?

"İnanmadın galiba?" Sesi tehlikeli derecede neşeliydi. "Hadi gel bu iğrenç yerden çıkalım."
Ayağa kalktı ve Danny'nin kolundan tutup onu kendine çekti. Pantolon kemerinden bir anahtar demetini şıngırdatarak çıkarttı ve Danny'nin bileklerindeki zincirleri açtı. Zincirler yere düştüğünde Danny, kolları kesilmiş gibi hissetmişti. Paslı demirin bileklerinde açtığı yaralar zonkluyordu.

Gürültü hareketlerini ne kadar ağır tutmaya çalışırsa çalışsın Danny'nin tüm bedeni çürüklerle kaplıydı ve her adımda dudaklarından bir inilti yükseliyordu. "Tekerlekli sandalye getirsem daha iyi olacak" dedi Gürültü, ya da Ömer. Danny hala hangisi olduğuna karar verememişti ama ikisi için de bu kadar nezaket fazla gibiydi.

Cennet Rüzgarı ريح الجنةWhere stories live. Discover now