4-Bol Soğanlı

7.9K 942 188
                                    

Gözlerimi açtığımda saat sabahın on biriydi ve kafam kazan gibiydi. Ayrıca leş gibiydim. Soluğu hemen banyoda aldım. Duştan çıkar çıkmaz da telefonumu elime alıp geceden kalma fotoğraflarla, videolarla yüzleştim. Hayatımda ilk defa fena dağıtmıştım. Aklıma Barış'la ilgili kısım geldiğinde ise ağlamak istedim. Adamı alt tarafı sadece hayatımda iki defa görmüştüm. Nasıl oluyordu da hayatımın en rezil iki gününde karşıma çıkabiliyordu? Yanında kustuğum anı hatırlayınca bile midem bulanıyordu. Beni ilk gördüğü ana lanet ediyor olmalıydı. Telefonuma kaydettiği numaraya, ismine bakıp küçük bir sosyal medya araştırması da ben yapayım dedim. İstanbul'da yaşayan tüm Barış Özkan ismindeki insanları buldum ama onu bulamadım. Belki de hesaplarını başka bir isimle kullanıyordu. Cesaretimi toplayıp derin bir nefes aldım ve ona kendimi tanıtan bir mesaj attım. Dün gece için özür dilemeli, bana yaptığı tüm iyilikler için teşekkür etmeliydim. Tabi bir de ödemem gereken hastane masrafları vardı. Aslında gerçekten ona bir yemek ısmarlasam hiç fena olmayacaktı.

Saçlarıma fön çekmek için banyoya gittiğim sırada Özge de soda limon ve aspirin ile yanıma geldi. Telefonumu önünde sallayarak fön makinesini bastırmaya çalıştığı sesiyle sordu.

"Abla Barış kim? Dün akşam sana yardım eden adam mı? Pazar günleri çalışmıyorum yazmış."

"Ne?"

Makineyi kapatarak telefonu elinden kaptım.

"Selam, hatırladım seni tabi ki. Umarım kahramana ihtiyacın olduğu için yazmamışsındır. Pazar günleri çalışmıyorum. :)"

Yüzümde oluşan gülümseme eşliğinde hemen cevap yazdım.

"Bu defa sadece teşekkür edebilmek istiyorum. Söz veriyorum başını ağrıtmayacağım ya da sana dert olmayacağım. Müsaitsen bugün görüşebilir miyiz? Günün sonunda hastane, bar tuvaletinde bakıcılık ya da kusmuk olmayacak. Söz veriyorum."

"Bu söz pek içimi rahatlatmaya yetmedi. Karakolluk olmayacağımıza söz verirsen belki... Şaka bir yana benim bugün çalışmam gerek, evden çıkacak vaktim yok. Başka zaman olsa?"

Keyfimin kaçtığını hissederek mutfağa gidip bir şeyler atıştırmaya başladım. Bugün şu borç mevzusunu kapatsam iyi olurdu.

"En azından hesap numaranı yazsan? Böyle içim rahat etmiyor."

"Gerek yok, saçmalama."

"Ama böyle borçlu hissediyorum, olmaz."

Türk kahvesini yudumlayan annem gözlerini üzerime dikerek masanın altından ayağıyla dürtükledi.

"Ne oluyor Hülya? Kenan'la mesajlaşmıyorsun değil mi öyle kafanı gömüp? Kim o?"

Ben tam o pisliğin adını ağzına aldı diye kızacaktım ki Özge lafa atlayıverdi.

"Kahramanıyla yazışıyor anne, derin mevzu var."

Konuşurken bir yandan da parmağındaki yüzüğe hayran hayran bakmıştı. Hayır yani neyine bakıyorsa? Yüzüğün üstündeki taşı görmeye büyüteç gerek bizimki çocuk kaşıkçı elmasını takmış gibi mutlu oldu.

"Özge, boş konuşuyorsun ablacım."

Annem tabi bu açıklamayla yetinmeyip Barış'la ilgili bir şeyler daha sormak istedi. İyi de soruların cevabı bende de yoktu ki. Radarlarını çok yanlış insan için açmıştı. Çayımdan bir yudum alırken yeni gelen mesajı okudum.

"Ben iyilikleri için karşılık bekleyen bir kahraman değilim. Malum, bir kahraman kolay yetişmiyor. Bir gün bana yemek yaparsın illa bir şey yapmak istiyorsan."

Mucize Aranıyor (Tamamlandı)Where stories live. Discover now