32-Kavuşma Zamanı

5.5K 931 67
                                    

Yaşadığım aydınlanmanın beraberinde getirdiği gazla ayağa fırlayarak Selvi ablayı da beraberimde kaldırmaya çalıştım.

"Ne yapıyorsun Hülya?"

"Senin yıllar önce yapman gerekeni, sevdiğine, hayatına sahip çıkacaksın artık yeter. Kalk hadi Yusuf Bey'e gidiyoruz. Yani biz seni ona götürüyoruz sen de âşık olduğun adama sıkıca sarılıp bir daha ayrılmıyorsun. İşte sana mis gibi mutlu son. İki tane de çocuk yapacaksın en kısa zamanda. Ne bu canım? Boş yere naza çekme kendini."

"O işler öyle söylediğin kadar kolay olmuyor Hülya, bizden geçti artık. Bunca yaşanandan sonra olacak iş değil. Topa tutarlar bizi."

Ellerimi belime koydum ve sinirle yüzüne baktım.

"Çok güzel, millet ne der diye yaşamaya devam edeceksin yani. Yok bakarlar, kınarlar. Aynanın karşısına geçsinler de kendilerini kınasınlar. Fesatlık, kıskançlık yapmasınlar. Onlar bir gün olur da bu kadar çok birini sevecek, birileri tarafından sevilecek kadar şanslı olurlarsa kıçlarını dönüp gitsinler madem. Söylemesi kolay tabi, ben Barış'tan birkaç hafta haber almadım da ölüyorum sandım. Birini sevmek ya da sevmemek o kadar kolay olmuyor maalesef. Seven yerlerimizin şalterini indirip mühürleyemiyoruz. Sipariş üzerine kimseyi zorla sevemediğimiz gibi zorla sevmemezlik de yapamıyoruz. Becerebilen biri olsaydı o ben olurdum. Bendeki bu inat kimsede yok çünkü. O kadar direttim Barış'ı sevmeyeceğim diye de ne oldu? Tükürdüğümü yaladım da adamın arkasından iki göz iki çeşme ağladım. Yollarını gözlerken sarardım soldum. Kafanı çevirsen çevirdiğin yerde yine aklına düşüyor, gözünü kapasan hayali içini acıtıyor. Kalbini yumruklasan da üstüne çıkıp tepinsen de, elini üstüne bastırsan da sakinleşmiyor. İlle diyor ben onun için çarpacağım. Onlar becerebiliyorsa sevmesinler de hepimiz görelim."

Ağlamaya başladığımı fark ederek gözlerimi kurulama telaşına girdim. Ben nasıl öz babama, canımdan, kanımdan olana onca yıl geçmişin kinini güdebilmiş, bile isteye sırf canı yansın diye kapısına gidebilmiştim? Kötü olsa bile kötüye kötülükle mi karşılık vermek gerek illa? İnsan dünyaya gelmesine sebep olan adama nasıl gözünün içine bakarak ölmeni istiyorum diyebilir? Çocukluğumda hasta olunca o değil miydi benim üstüme titreyen, geceleri üstüm açılır diye kendi uykusundan kalkıp örten? Yediğim her lokmayı kazanıp eve o getirmemiş miydi? Üstümdeki onca yıllık emeğini silip atmış, bir yanlışı için tüm doğrularını götürmüştüm. Biz nasıl bu hale gelebilmiştik bu kadar uzaklaşıp birbirimizden? Kaldı ki yanlış kime göre neye göre yanlıştı ki? Onu yargılamak benim haddim olan bir şey miydi gerçekten? İçimdeki sıkıntının sebebini ancak şimdi anlıyordum. Yaptığım yanlışı aklım göremese de kalbim farkındaydı. İçimde aslında mahkeme çoktan kurulup babamı beraat ettirmişti ama aklım inat etmişti yine. İnadım tutmuştu, ezberden konuşmuştum. Tıpkı Barış'a direnişimdeki gibi düşünmekten, anlamaktan kaçarak aklıma kazınanları ezberden dile getirmeyi seçmiştim.

"Ne oluyor ya yıktınız tüm evi, Hülya? Ben sana demedim mi Selvi ablayı rahat bırak diye?"

Gürültümüz yüzünden uyanan Barış üstünde eşofmanlarıyla mutfağa girip bizi görünce ağlayarak boynuna sarıldım.

"Burada ne oluyor Allah aşkına bir söyleyin niye ikiniz de ağlıyorsunuz?"

"Ben çok kötü bir şey yaptım Barış. Kaybettiğim zamana, kırdığım kalbe ağlıyorum. O yetmiyor Selvi ablaya da ayrı ağlıyorum. Bu kadın kendi kendine başını yakmış. Böyle devam etmesine izin veremeyiz. Bir şey söyle sen de ne olur. On yıl insan değil kendine düşmanına çektiremez bu işkenceyi."

Dayanamadın da öğrendin değil mi her şeyi dercesine baktı yüzüme ve kırdığım diğer kalpten kastımın da kim olduğunu anlayarak başını iki yana salladı.

Mucize Aranıyor (Tamamlandı)Where stories live. Discover now