30-Affetmek Mi Büyüklük?

5.1K 899 111
                                    


Küçük bavulumla sabah serinliğinde evden çıkıp Barış'ın arabasına doğru tekerleklerimi sürüklerken o da beni karşılamak için arabadan indi ve gülümsedi.

"Diğer bavulları da ben çıkıp alayım, sen bunu bagaja koy."

"Başka bavul yok."

Kaşlarını çatarak yanıma gelip yanağıma dokundu.

"Ne demek yok? Sen iyi misin Hülya?"

"İyiyim canım. İki günlüğüne gidiyoruz diye abartmak istemedim. Sonra sen de bavul taşıyacaksın diye yoruluyorsun. Sana da yazık."

"Yok, sende kesin bir şey var. Canını mı sıktı gece annenler?"

Ne olabilir ki bende? Sadece tüm çabalarıma, aldığım önlemlere rağmen canımın sıkılmasını önleyememekten, beni üzecek şeyleri engelleyememekten çok yoruldum. Ne yaparsam yapayım olacakların önüne geçemiyorum, kontrolün bende olduğunu en çok hissettiğim anda bile her şey çığırından çıkıyor ya hani. İşte o yüzden bir pes etmişlik var üstümde biraz, hepsi bu.

"Sen de iyi alıştın bende tuhaflık aramaya. Hadi oyalanmadan gidelim."

"Hülya uçağa daha dört saat var. Diktin beni de kapına bu saatte."

"Önce başka bir yere gideceğiz de o yüzden diktim herhalde. Hadi Barış, çabuk ol."

Arabaya binip çalıştırdığında emniyet kemerimi takarak arkama yaslandım ve ona çok iyi bildiğim ama yıllardır yakınından bile geçmediğim adresi tarif etmeye başladım.

Sonunda giriş katındaki bahçeli evin önüne geldiğimizde Barış'a beni arabada beklemesini söyledim. Belirtmediğim halde nereye geldiğimizi anlamıştı.

"Hülya, seninle gelmemi istemediğine emin misin gerçekten?"

"Eminim canım, isteseydim söylerdim zaten."

Kapıyı açarak arabadan indim ve eve doğru yürüyüp bahçeye girdim, oraya açılan balkon kapısını tıklattım. Şu an kahvaltı sofrasında oldukları için beni rahatlıkla duyabileceklerini düşünmüştüm. Tahminimde de yanılmadım. Tülü aralayan babam beni görünce önce şaşkınlıkla emin olmak istercesine yüzüme baktı. Sonra titren elleriyle aceleyle sanki biraz geç kalsa kaçıp gidecekmişim gibi kapıyı açtı.

"Hülya... Hoş geldin kızım. Buyur, geç içeri hoş geldin."

"Yok, içeride çocuk vardır şimdi gerek yok. Çok kalmayacağım zaten konuşmaya geldim sadece."

Saklayamadığı bir hevesle yutkunarak kapıyı sonuna kadar açtı. Beni içeri buyur edebilmek için kenara çekildi.

"Olmaz öyle, taze çay var, omlet var, kızarmış ekmek var sen çok seversin. Gel içeri kızım burası senin evin. Kahvaltı sofrası hazır kuruluyken..."

"Ben artık kızarmış ekmek yemiyorum. Yumurtayı da haşlanmış seviyorum. Sabahları da çay değil kahve içiyorum ama bilmemen normal tabi. En son beraber kahvaltı yaptığımızda on altı yaşında çocuktum."

Yüzündeki umudun soluşunu zevkle izledim. Başını hüzünle sallayarak yutkundu.

"Haklısın, sonraki zamanlarda kavgayla, zorla oturttuğum sofralarda da ağzına lokma koymadın zaten."

Benimle görüşmek için beni zorladığı hafta sonlarından bahsediyor olmalıydı. Sahi o ne gereksiz bir çabaydı ya...

"Dediğim gibi merak etme çok kalmayacağım. Çayın soğumadan kahvaltına dönebilirsin."

Mucize Aranıyor (Tamamlandı)Where stories live. Discover now