18-Kaçak

5.1K 962 112
                                    


Tırmandığım ağacın dalına oturmuş kol saatime bakarken tam otuz beş dakikadır burada bulunmayı beklediğimi hesapladım. Misafirlerimizi evden uğurladıktan sonra tuvalete giriyormuş gibi yaparak gizlice evden çıktım ve kolayca bulunmamak için de bu ağacın tepesine tırmandım. Şimdi ne alaka böyle bir şey yaptın diyeceksiniz muhtemelen. Şöyle izah edeyim, Barış'ın bana söylediği yalanın daha doğrusu benim bilmediğim yalanların, bugün bana yürüttüğü yolun, oynadığı oyunun bir intikamı olması gerekiyordu. Gecenin bir vakti evden çıkıp bu kuş uçmaz, kervan geçmez yerde nereye gidebilirim? İstedim ki beni merak etsin. Ödü patlasın, beni aramak için ortalıkta yana yakıla koştursun.

"Nerede kaldı bu ya? Çok mu uzaklarda arıyor acaba?"

Aşağısı da karanlık olduğu için gelip gelmediğini de seçemedim. Hayır, yağmur sonrası hava hem serin oluyor hem de oturduğum dal, yapraklar nemli. Allah korusun bir intikam uğruna üşüteceğim de çocuğum olmayacak. Üstümdeki emanet tişörtü çekiştirip istemsizce gülümsedim ve o an aslında Barış'a kızamadığımı keşfettim. Bu demek oluyor ki ben çoktan avlanmışım. Hapı yutmuşum ve bu saatten sonra çaresi yok.

"Kızım Hülya, valla bu defa boku yedin. O karma var ya geldi senin bir tarafında patladı."

Aslında mazlumun da ahını almadım ama niye böyle oldu acaba?

"Bence de canım, bu defa gerçekten yedin."

Aniden Barış'ın sesini duyunca isteğim dışında coşkulu bir çığlık döküldü dudaklarımdan. Bunun bulunmanın coşkusu olduğunu saklamak için de elimi korkmuşum gibi kalbimin üstüne götürüp damağımı kaldırdım. Yanıma tırmanmak için ağacı sarsmaya başladığındaysa ona gerçekten tepki gösterdim.

"Ne yapıyorsun Barış?"

"Sence? Bakıyorum da sorularımı çalıyorsun. Yanına geliyorum."

"Niye?"

"Senin oradaki varlığın çok normal sanki de benim peşinden gelmem mi tuhaf şu an? Deli gibi bir şey söylemeden evden kaçmak, ağaç tepesinde saklanmak ne ya? Aklım çıktı!"

Sırıtarak şirin bir ses tonuyla sordum.

"Kıyamam, sen benim için endişelendin mi?"

"Şu ağaçtan bir inelim göstereceğim ben sana, sen kendin için endişelenmelisin bence."

Öfkesinden etkilenmemiş gibi gülümsemeye devam ettim.

"Barış, sallama canım."

Etkileyici bir çeviklikle yanıma tırmandı ve yüzünü benimkine yaklaştırarak ağacın gövdesine sırtını yaslayacak şekilde bitişiğimdeki dala yerleşti.

"Bir şey soracağım canım, bunu yaptın da eline ne geçti şimdi? Beni korkuttun, endişelendirdin tebrik ederim. Ama bunu yaptın da ne oldu?"

"Sen bana bugün o kadar yol yürüttün de ne oldu? Ahmet ağabeyle konuştuklarınızı duydum. Araba bozulmamış. Beni kandırdın, yalan söyledin. Senin eline ne geçti?"

Sanki ilk defa görüyormuş gibi ay ışığı altında yüzümü inceledi. Hakkımdaki hislerini bildiğim için mi açıkça görüyordum yoksa artık saklamaya tenezzül etmiyor muydu bakışlarındaki tutkuyu? Kalp atışlarım yine hızlanmaya başlayınca yutkunarak elimi tişörtün yakasıyla oynarmış gibi hafifçe kalbimin üstüne götürdüm ki heyecandan sıklaşan nefeslerimi, inip kalkan göğsümü göremesin.

"Boşuna elini kalbine bastırma Hülya, işe yaramıyor. Sakinleştirmiyor da, kendimden biliyorum."

Gözlerimi kaçırarak kaşlarımı çattım.

Mucize Aranıyor (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin