17-Hodri Meydan

5.2K 948 80
                                    

Mangal yakılıp hep birlikte yemek yenildikten sonra bulaşıkları makineye dizmek için mutfağa gittiğimde Gülizar Abla'ya izin vermeden bana yardım için Barış geldi peşimden mutfağa. Neymiş kadıncağız yeterince yorulmuş zaten. Başka zaman olsa Barış'ın bu yardımsever haline hiç şaşırmazdım çünkü onu tanıdığımı sanıyordum. Babaannesi kadınlara saygılı, onları kölesi olarak görmeyen, yardımsever, centilmen bir adam olarak yetiştirmiş onu. Bu haline ilk kez tanıklık etmiyorum yani ama sonuçta bir kere güvendiğim dağlara kar yağdı. Artık ağzıyla kuş tutsa boş bu yüzden yanımda Türk kahvesi yaparken onu hayran hayran izlememeye çalıştım. Aklı sıra gözümü boyayacak, arkadaş ben bu tuzağa nasıl düştüm ya? Yılların avcısıyken bu gönül işlerinde nasıl başkasına av oluverdim?

"Hülya..."

Baktı ben suratına bakmamakta ısrarcıyım dayanamadı ve tezgâha yaslanarak başını hafifçe eğip benimle göz teması kurmaya çalıştı.

"Efendim Barış?"

"Ben anladım galiba seni, bana niye surat astığını çözdüm yani."

"Niyeymiş?"

"Buraya gelirken annemlerle yaşadığım evi görmek istemiştin. Ama ben seni babaannemle yaşadığım yere getirdim. Şimdi diyorsun beni geçiştiriyor. Fakat o iş öyle değil. Söz yarın götüreceğim seni, zaten buraya çok yakın, yürüyerek bile gideriz."

Tezgâhın üstünü kuruladığım sarı bezi elimden bırakarak nemli ellerimi havluya sildim.

"Benim amacım senin hayatına, çocukluğuna burnumu sokmak değil. Anlamıyorsun ama ısrarcılığımın sebebi senden duyduğum rahatsızlık."

"Ne rahatsızlığıymış o?"

"Sen yalancısın. Sinsi bir tarafın var. Konuyu değiştiriyorsun, bir alavere dalavere yapıp aklımı karıştırıyorsun her seferinde. Kendin hakkında konuşmuyorsun, kapının dışında bırakıyorsun beni. İstediğin kadarını gösteriyorsun. Çocuğunu kandıran bir ebeveyn gibisin. Dürüst ol, sen beni küçümsüyorsun değil mi?"

Ben konuşurken şaşkınlıkla açtığı ağzını son cümlemin ardından kapamaya çalışarak iç geçirdi.

"O neydi ya? Ağır silahlarla saldırdın. Böyle bir izlenim yarattığımın farkında değildim. Ben kendimi sana hiç ifade edememişim galiba. Hülya ben neysem oyum senin karşında. Rol yapmıyorum, aklımdan geçen neyse hep söyledim. Biz zaten o yüzden bu kadar iyi anlaşıyoruz. Seni asla küçümsemediğimi hatta hayranlık duyduğumu da her zaman söylüyorum. Anlaşılan sonunda ciddi konulardan konuşmaya karar verdin. Kaçak dövüşmekten sıkıldıysan bana uyar, konuşalım. Hakkımda merak ettiğin ne varsa da istediğin zaman sorabilirsin."

Yüzümde alaycı bir gülümsemeyle onu inceledim.

"Sen savaş muhabiriyim demedin mi bana? Niye çalışmıyorsun? Bir yerlere neden gitmiyorsun? Benimle tatilde ne işin var? Hadi tamam tatil neyse, tanıştığımız günden beri işe gittiğini görmüyorum senin. Bir tutturmuşsun izindeyim diye, ne iş yaptığın bile belli değil."

"Ben dayımın yanında çalışıyorum ama bir süre önce yaptığım bir haberi yayınlamadı. Kavga ettik, ben sınır ötesinde birilerini kızdıracak bir haberin peşindeydim. Hakkımda dava açıldı. Yakında mahkemem var. Şu an çalışamıyorum. Bankadaki paramdan yiyorum. İşime geri döneceğim, ama beklemek zorundayım."

Beni ciddiye alarak, kaçmadan, doğrudan cevap verince bir an yelkenleri suya indirmek zorunda kaldım.

"Yani ne zaman gideceksin peki? Nereye gideceksin?"

"Bilmem, gitmemi mi istiyorsun?"

"Konunun benimle ilgisi var?"

"Soruyu soran sensin."

Mucize Aranıyor (Tamamlandı)Where stories live. Discover now