33-Baba Ocağı

5.3K 942 102
                                    

Uykusuz ve stresle dolu geçirdiğim bir gecenin ardından yine sabah babamın kapısındaydım. Ancak bu defa önceki günün aksine içimde korkuyla karışık bir heyecan vardı. Nasıl tarif edilir bilmiyorum ama sanki söyleyecek bir kamyon lafım var fakat neresinden başlayacağımı bilmediğimden susmak zorunda kalacakmışım gibi hissediyorum. Şu hayatta en nefret ettiğim bedensel tepkilerinden biri herhalde heyecandan titreyen bacaklardır. Yahu siz bacaksınız, kendinize gelin. Alt tarafı göreviniz beni ayakta tutmak ve hareket etmemi sağlamak, ne diye ihanet edecekmiş gibi davranıp benim derdim bana yetmezmiş gibi güven vermiyorsunuz?

Aslında Barış yanımda olmayı, benimle gelmeyi teklif etti ama ben kendime yediremedim. Maşallah yeri geldiğinde tek kişilik jandarma oluveriyorum da bülbül gibi şakıyıp kendimi gayet güzel ifade edebiliyorum. İş savaşa gelince en ön sırada yer alıyorum. O zaman iş insan gibi konuşmaya gelince Barış'ın arkasına saklanmaya utanmayacak mıyım?

Titreyen ellerimle balkon kapısını tıklatırken gerçekten ne söyleyeceğimi bilmediğimi fark ettim. Diyeceksiniz ki şimdi Hülya, geceden sabaha aklın neredeydi? İnsan o kadar saatte ne söyleyeceğini toparlayamaz mı? Toparlanmıyor işte, işin içine benimki gibi bir duygu karışımı girince olan aklı da uçuyor insanın. Boş gözlerle kapıya bakıp inşallah duymazlar, açmazlar da giderim diyesin geliyor. Fakat benim bu yöndeki dileğim gerçek olmadı ve kapıyı çocuk boyuyla daha altı yaşını doldurmamış oğlan kardeşim açtı. Murat... Her ne kadar yıllardır babamdan haber almak, adını duymak istemediğimi söylesem de bir kardeşim olduğunu bilmeyecek kadar da kopmuş değilim. Özge'nin sosyal medyaya Murat'la bol bol koyduğu fotoğraflar sayesinde de eli yüzü neye benziyor biliyorum kardeşimin. Haliyle hemen tanıdım ki Özge'ye de bana da başka bir anneden olmasına rağmen fazlasıyla benziyor. Tabi onun beni tanımadığını düşünecek olursak çocuk bu yaşa gelmiş daha ilk kez karşılaşıyoruz. İyice gerildim ve geldiğime pişman oldum. Allah aşkına benim burada ne işim var? Onca zaman sonra kaynaşıp kaldığımız yerden devam mı edeceğiz? Zaten bir de üvey anne meselesi var. Zuhal Hanım'a henüz liseye giden bir kızken yapmadığım cadılık kalmadı Allah için. Kadın beni görse şeytan görmüş gibi kaçacak muhtemelen. Haklı da, şahsen barış'ın başkasından kızı olsa da o kız bana fenalık yapıp Barış'la aramı bozmaya kalksa ne derece olgun olabilirim bilmiyorum. Neyse ki öyle bir durum yok da kötü kalpli üvey anne olmamak adına kendimle savaşmam gerekmeyecek.

"Merhaba, günaydın. Müsaitse babanı çağırabilir misin?"

Başka ne diyeyim yani? Ben senin yıllar önce kaybolan ablanım çocuğum diyip boynuna mı sarılayım? Sonra işin gücün yoksa çocuğu pedagoga götür. Aylarca tedavi ettir falan hiç gerek yok. hem maddi hem de manevi külfet.

"Hülya abla? Anne Hülya ablam gelmiş!"

Ne oluyoruz dercesine çocuğun suratına baktım.

"Sen beni tanıyor musun ki?"

Başını sallayarak ön taraftaki eksik süt dişini gösterecek şekilde güldü.

"Biliyorum tabi, sen uzakta çalışıyordun. Özge ablam hep senden haber, fotoğraf getiriyordu bize. Bizi görmeye mi geldin?"

Kapıya koşan annesi önce muhtemelen oğlunu kapıyı tek başına açtığı için azarlayacaktı ama gerçekten gelenin ben olduğumu görünce ne diyeceğini bilemeden donup kaldı.

"Hoş geldiniz."

"Hoş bulduk Zuhal Hanım. Babam evdeyse rica etsem çağırabilir misiniz?"

İkimiz arasında öyle soğuk bir rüzgâr esti ki resmiyetimize Murat da anlam veremeyip bir annesine bir bana baktı. Kadın oğlunun omzuna sahiplenircesine dokunup çocuğu yanında tutmaya özen gösterince cidden Barış'ın bana taktığı Deccal adının hakkını verdiğimi düşündüm. Kendi kardeşime de kötülük edecek, çocuğu üzecek bir şey söyleyecek değilim. Artık nasıl imaj çizdiysem...

Mucize Aranıyor (Tamamlandı)Where stories live. Discover now